10 Nisan perşembe sabahı saat 07.00 civarında haberi geldi: Timur Soykan ile Murat Ağırel evlerinden gözaltına alınmışlardı.
Murat Ağırel'le hayatımda hiç tanışmadım, onu sadece yazılarından ve kitaplarından biliyorum. Timur Soykan'ı ise hemen hemen 30 yıldır tanıyorum, çünkü onunla Radikal'de birlikte çalıştık.
Timur, kendi kuşağının en önde gelen birkaç gazetecisinden biri. Sadece çok iyi bir muhabir değil, aynı zamanda bir edebiyatçı kıvraklığı ve zenginliğiyle yazabilen bir isim.
Bence Timur'un en önemli özelliği, şaşırma duygusunu kaybetmemiş olması. Bu ülkede yaşayan hepimiz ama galiba en çok gazeteciler, her gün o kadar tuhaf şeylerle karşılaşıyoruz ki, bir süre sonra şaşırma duygumuzu kaybetmeye başlıyoruz ve o tuhaflıklar birden bire "yeni normal" haline geliyor.
Timur şaşırmaktan vaz geçmediği için, hepimizin aldırmadan görüp geçtiği şeylerden haber çıkaran bir gazeteci. Ancak o yazdığı zaman anlıyorsunuz ki, gözünüzün önünden akıp geçen şey aslında "normal" falan değildir, sizin onu görmeye alışmış olmanız onu "normal" yapmaz.
Tabii sabah sabah Timur Soykan ile Murat Ağırel'in gözaltı haberi geldiğinde endişelendim, biraz sonra da savcılığın açıklaması düştü önüme, "tehdit" ve "şantaj"dan söz ediliyordu. Kendi kendime gülmeye başladım, Timur ve tehdit yan yana gelemeyecek iki kelime. Belli ki bu gözaltıların altında başka bir şey vardı.
Nitekim kısa sürede anlaşıldı, yasadışı bahis ve kara para aklama suçlamasıyla yargılanan, sahibi olduğu elektronik ödeme sistemi şirketlerine, bankasına ve FlashTV adlı TV istasyonuna el konulan Erkan Kork isimli kişi Ağırel ile Soykan'dan şikayetçi olmuştu, "Beni tehdit ettiler, bana şantaj yaptılar" demişti.
Burada acayip olan şey, bu suçlamalar nedeniyle Soykan ve Ağırel'in sabahın köründe gözaltına alınmaları, gün boyu sorgulandıktan sonra da tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edilmeleriydi.
Böyle kıyaslamalar yapmayı sevmem ama yapacağım: Onları şikayet eden Erkan Kork için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Mart 2024'te, yani bundan "13 ay önce kara para aklamak ve yasa dışı bahise aracılık etmek suçlamasıyla dava açmıştı ama Kork tutuklanmamıştı.
Tutuklanmadığı gibi, savcılık mesela bu kara para aklama ve yasa dışı bahise aracılık yapma işinde özel bir yazılımla kullanıldığı öne sürülen PayFix adlı elektronik ödeme şirketini yönetmesine bir yıl boyunca ses çıkarmamış, hatta bu şirketin yazılımlarının incelenmesi için bilirkişi bile görevlendirmemişti. Herhalde savcı, ne Erkan Kork ne de onunla birlikte suçladığı yazılımcıların yaptığı ağır suçlamaların özünü teşkil eden bu konuda delillerin karartılma ihtimalini hiç aklına getirmemişti.
Erkan Kork ve suçlamalara konu olan ödeme şirketi o arada bir banka satın almış, derken bir de TV istasyonu sahibi olmuştu. Bu satın alma paralarının nereden geldiğine ilişkin savcının suçlamaları ise devam eden yargılamada mahkemenin önünde duruyordu öylece.
Bir kıyaslama daha yapayım: Dilan ve Engin Polat da yasa dışı bahise aracılık etmek ve kara para aklamakla suçlandı, aylarca tutuklu kaldı, şirketlerine el kondu ve kayyım atandı, Engin Polat'ın el konulan otomobilleri geçenlerde satışa bile çıkarıldı. Oysa haklarındaki yargılama daha bitmiş değil.