CHP'nin kendi geleceği ile büyük Kürt imtihanı

Gelin önce sorunun adını koyalım:

Kürt sorunu dediğimiz şey, nüfusumuzun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan, kendilerini farklı bir etnik kökenden kabul eden ve böyle kabul etmek için de makul, anlaşılabilir nedenleri olan vatandaşlarımızın bu ülkede kendilerini geri kalan yüzde 80'le eşit hissedip hissetmemesi sorunudur.

Bugüne kadar 25 kez silahlı ayaklanmaya neden olan, son ayaklanma 50 yıldır kesintisiz devam eden meselenin özünde bu "his" yatar.

Biz sorunu "terör" sorunu olarak isimlendirecek olursak, gömleğimizin düğmesini yanlış iliklemiş oluruz. Terör, veya silahlı ayaklanma, köken sorunun dışa vuruluşudur.

Burada terörün önemsiz olduğunu söylüyor değilim. 50 yılda onbinlerce cana, belki trilyonlarca dolarlık harcamaya, ülkemizin ve rejimimizin DNA'sında önemli değişikliklere neden olmuş bir konu devam eden silahlı ayaklanma.

Ve bu ayaklanmanın, "Son Kürt isyanı"nın bitmesi, hiç kuşku yok en önemli hedef.

Ama nihai hedef değil; bunu unutmayın. Biz o eşitlik hissini sağlayamazsak, yarın başka bir Abdullah Öcalan çıkar, elindeki bütün kana, yürüttüğü son derece kirli savaşa, kendini kurtarmak için yaptığı ilkesiz yalpalamalara rağmen sadece Türkiye değil dünyadaki bütün Kürtlerin gönlünde taht kurar, "kurucu lider" olur.

Türkiye'de iktidarda uzun yıllardır Kürt sorununun özündeki bu nihai hedefi inkar eden, "Kürt sorunu yok, benim Kürt vatandaşlarımın tek tek bireysel sorunları ve terör sorunu var" diyen bir zihniyet var.

Bugün bu zihniyet, kendi zihni sınırlarını da zorlayarak meselenin terör tarafını bitirmek için aktif çaba halinde. Onlara meselenin terörden ibaret olmadığını hatırlatmaktan, terörün sebep değil sonuç olduğunu söylemekten vazgeçmemek gerek.

CHP'nin genel başkanı, meselenin bu özünü kavramış gözüküyordu. Son seçimde "Ben Kürtlere kendi devletlerini vaat ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde kendilerini eşit ve bu devletin sahibi hissetmelerini vaat ediyorum" demişti.

Ama bu sabah gelen haberlere bakılacak olursa, dün akşam partisinin komisyon üyeleri kendi aralarında bir toplantı yapmış, toplantının sonundaki oylamada 11 komisyon üyesinden 7'si Abdullah Öcalan'ı ziyaret etmenin yanlış olacağı yönünde oy kullanmış.

Güvenilir Ankara gazetecilerinden Saygı Öztürk'ün yazdığına göre "7 milletvekili İmralı'ya gitmenin örgütün başı Öcalan'ı siyasi figür haline getireceğini, bu durumun parti olarak CHP'ye zarar vereceğini savun"muş.

Böyle bir aşamada "CHP'nin zarar görüp görmemesi"nin düşünüldüğünün açıkça söylenmesinin sakaleti bir yana, aslında Genel Başkan Özgür Özel'in de geçmişte SözcüTV'de "Komisyonun İmralı'da ne işi var" dediğini biliyoruz; yani belki farklı gerekçeyle ama o da İmralı'da Abdullah Öcalan'la görüşmeye karşı.

Bu sabah itibarıyla iki partinin komisyonun İmralı'ya gidip gitmemesi konusunda tutumu resmileşmiş değil.

Bunlardan birincisi ve aslında en vazgeçilmezi Adalet ve Kalkınma Partisi. Bugün AKP'nin 21 komisyon üyesinin yarınki oylamada nasıl davranacağı netleşecek. Dünkü konuşmasında Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan pek bir renk vermedi o kararla ilgili.

İkinci parti ise CHP. Onlar da bugün tutumlarını netleştirecekler. Bunun için Özgür Özel'in komisyon üyeleriyle toplanacağı ve bir oylama yapılacağı söylendi. Eh, dün geceki gayrı resmi oylama çıkacak sonuç hakkında bize bir fikir veriyor.

51 üyeli komisyon kararlarını en az 31 oyla alıyor. CHP'nin 11 üyesinin hayır demesi, tek başına etkili olmayabilir. Unutmayın Ak Parti, DEM ve MHP toplamı 29 ediyor. Bu durumda, Meclis'e DEM listelerinden girmiş TİP ve EMEP'li üyelerin de İmralı'ya gidiş için oy vermesi gerekecek, ki vereceklerini şimdiden söyleyebiliriz.

Dolayısıyla eğer Ak Parti 'İmralı'ya gidilsin' diyecek olursa CHP yalnız kalacak demektir.

O yüzden yarın Meclis'teki "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu"nda yapılacak oylama, aslında sadece 'Kürt sorunu'nun çözümünde bundan sonra nasıl ilerleneceğine dair değil, Türkiye'de siyasi gelişmelerin bundan sonraki yönüne ve CHP'nin Türkiye'nin geleceğinde kendine nasıl bir rol biçtiğine ilişkin de belirleyici önemde olacak.

Türkiye'nin Kürt seçmenleri, devam eden çözüm sürecini sevinçle ve ümitle karşılasalar dahi, iktidar paydaşlarının "Kürt sorunu yok, terör sorunu var" zihniyetini çok yakından biliyor. Dolayısıyla süreç sonunda başarıya ulaşsa dahi, o seçmenden mevcut iktidar blokuna büyük bir sempati oyu kayması beklemek çok gerçekçi değil. (Oysa Ak Parti 2007 seçiminde bütün Kürt seçmenlerin yüzde 63'ünün oyunu almıştı, Erdoğan 'En büyük Kürt partisi biziz' diyordu. Bugün aynı Ak Parti Kürt seçmenin yüzde 20'sine bile ulaşamıyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan Kürt seçmenin kabaca yüzde 30'undan azının oyunu alabildi, kalan yüzde 70 son seçimde Kemal Kılıçdaroğlu'na oy verdiği için Kılıçdaroğlu yüzde 48,5'e geldi.)

Sayısı 12 milyonu aşan Kürt seçmenler son iki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Erdoğan'a düşük oy verdiler; 2018'de Selahattin Demirtaş'a, 2023'te ise Kemal Kılıçdaroğlu'na yöneldiler. Bir sonraki seçimde de bu duygunun değişmesi beklenmiyor normal şartlarda.

Ama normal şartlarda.

CHP içinde ve CHP çevresinde bir grup, zamanında partinin bu komisyona katılmasını da istemedi, aynen İyi Parti gibi davranılıp komisyonun varlığının kategorik olarak reddedilmesi istendi. Ama Özgür Özel yönetimi bu görüşe direndi, komisyona katıldı.

Ama bugün esas sınav vakti geldi çattı.

CHP, İmralı'ya gidilmemesi yönünde oy kullanacak olursa uzun yıllardır Kürt seçmenle arasında doğmuş olan duygudaşlığı sarsabilir. Ama tersini yaparsa da, bugün Ertuğrul Özkök'ün yayınladığı anketten anladığımız kendi ulusalcı seçmenini hayal kırıklığına uğratabilir.