Kabileleşmeye geçit yok
Unutanlara hatırlatalım, İkiz İhanet Sözleşmelerinin BM'de imzalanmasına onay veren de Bahçeli'ydi.
İcraatlarının bazılarını tevil etmek mümkünsede bunun milliyetçilikle tevili veya telifi mümkün değil.
Bir ülkenin siyasetçisi niçin - halklara ayrılma hakkı tanıyan bir sözleşmeye onay verir
Huzurlu veya rahat olmak için hiç bir neden yok, çünkü bu sürecin nereye gideceğini kimse bilmiyor. Kan sevici değiliz, terörün bitmesini herkesten çok isteriz,ama bedelinin ne olacağını öğrenmek de hakkımızdır. Bazen ödenen bedel terörün kendisinden daha ağır ve yıkıcı olabilir. Mesela ana dilde eğitim gibi, mesela özerklik gibi, mesela üniter yapıdan taviz vermek gibi Örnekleri çoğaltabiliriz, Türklük yerine Türkiyelilik gibi. İsim kimliktir, isimsiz bir halk kimliksiz bir halktır. PKK ve yandaşlarının vatandaş tanımına karşı çıkmalarının arkasında - bu isimlendirmeyi bile- asimilasyon olarak değerlendirmeleri yatıyor.
Siz bakmayın ayağı yere basmayan bazı kalemlerin Bahçeli güzellemelerine. Bu millet ROK ve benzerlerine inanacaksa her şeyini kaybetmiş demektir zaten.Bazıları da kendilerini aleme nizamat verme mevkiinde görüyor. "Sürece dahil olmayan kaybeder" gibi laflarla aba altından yol gösteriyorlar.
Onlar her şeyi biliyor ya.. kibirlerinin kendilerini nasıl savurduğunu görmüyorlar.
Beni ve bizi endişelendiren AKP'nin geldiği geleneğin olaya bakışıdır. Erdoğan daha il başkanı iken Mehmet Metiner'e bir Kürt raporu hazırlatmış, nasıl bir çözüm istediklerini ortaya koymuştu. Raporda,sorunun terör değil Kürt sorunu olduğu, bölgenin geçmişden beri Kürdistan olarak adlandırıldığı, vatandaşın devlet terörü ile PKK terörü arasında sıkışıp kaldığı,Kemalist paradigmadan vazgeçilerek Kürt kimliğinin tanınmasını, ana dilde eğitimin önünün açılması ve yerel parlamentoların (özerklik, eyaletleşme)
oluşturulması istenmişti. Bu tarihlerde PKK bile daha bu kadar açıktan otonomi isteyemiyordu (Kaynak: Self- determinasyon, Ayrılma Girişimleri ve Kürtler s.289)