İnsan olarak birinci ve en önemli vazifemiz, iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmektir. Çünkü "İnsanlar kötülük karşısında tarafsız kalma hakkına sahip değillerdir." (Maday) "İyi insan olmak için kimseye kötülük yapmamak yetmez, (insan) iyilik etmesini de bilmelidir. (François F.) Kötülüklerden uzak durmak, erdemli kişilerin işidir. Bunun için atalarımız;
İyiliğe iyilik her kişinin kârı,
Kötülüğe iyilik er kişinin kârı
demişlerdir.
İnsanın iyilik yapması, insan olmanın gereğidir. Bu sebeple insanlar birbirinin zararına sebebiyet vermekten uzak durmalıdır. Toplumu zarardide eden kişilerin tavrına, karşı tavır koymak ise aslolandır. Vatana, millete zarar veren her türlü davranışlara elbirliği ile karşı tavır koymak, asli görevimizdir.
Malum vatan, ekmek yediğin, su içtiğin, nefes aldığın sofradır. Bu sofrada, ne sebeple olursa olsun, bebek katiline önder diyenlerin, onlarla pazarlık edenlerin elbette ki yeri yoktur. Bu gibilere asla boyun eğilmez. Çünkü: "Onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre boyun eğme." (İnsan/24) buyrulmaktadır. Allah'a, millete itaat etmeyene asla itaat edilmez. Onlar için af bile düşünülemez.
Bu gibiler, milleti bu hale getirinceye kadar, ellerinden geleni yapmaktan geri durmadılar. Katliamlar yaptılar, yangınlar çıkarttılar, toplu ölümlere sebebiyet verdiler. Eğer bunlara: "…itaat ederseniz, sizi ökçeniz üzerinde gerisin geri küfre çevirirler." (Âl-i İmrân/149) buyrulmakta ve dikkat çekilmektedir.
Yani namertle yola çıkılmaz, yılana, akrebe güvenilmez, nerede, ne zaman sokacağı belli olmaz. Özetle topluma ihaneti belli olanlarla yola çıkılmaz. Yani saygı, ancak edebi olana yapılır. Malum, taşıma su ile değirmen dönmez.
"İnsanların çoğu sevgiden değil, korkudan itaat eder" (Aristo) Şükürler olsun ki milletimiz korkak değil, cesurdur, hiçbir sebeple korkutulamaz. Ülkenin bekası için, gerekirse canını vermekten de çekinmez. Onun için daima zor olanı başarmış ve böylece beka meselesi hayırla sonuçlanmıştır. Milletimiz entrikalarla asla yola getirilemez. Zira aşırılık gösterenlerin, katliamlar yapanların, öldürenlerin eninde sonunda helak olduklarını biliyoruz. Bu sebeple her konuda aşırılıklardan uzak durmak evladır. Nitekim: "Mutluluk bile haddini aşarsa azap olur." (Senaca) Gayrı meşru ve haince ülkenin selametine aykırı davrananlara karşı merhamet gösterilmesi değil, hak ettikleri cezalarla cezalandırılmaları, milleti ziyadesiyle memnun eder.
Birtakım mülahazalarla, milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozanların birtakım ünvanlarla anılmasına bu aziz milletin tahammülü yoktur. Yani millet canilere yem haline getirilmekten uzak tutulmalıdır. Zira iyiliğin fazlası tabanda nefret doğurur, merhametin fazlası da sürüye kurt getirir. Ülkede sancılara sebep olanlar affedilse bile huylarından vazgeçmezler. Fırsat bulunca merhametsizleşirler. Çünkü huylu huyundan vazgeçmez. Eline fırsat geçince acımasızlıkları devam eder. Onun için asla yem olmayalım deriz.
Sabrî der ki:
Huzur bulmaz gayriyi elbet huzursuz eden
Hüsn ü muâşerettir insana huzur veren.
Önemli olan sözler değil, davranışlardır. Bugüne kadar her türlü vahşeti işleyenlerin, hâlâ verdikleri sözde durmadıklarını, silah bırakmadıklarını, dağdan inmediklerini görüyoruz. Goethe'nin dediği gibi: "Davranışlar, herkesin kendini seyrettiği bir aynadır." En büyük sahtekâr, hareketleriyle sözleri farklı farklı olandır. Nitekim TBMM çatısı altında, Apo lehine utanmadan slogan atanlardır. Bizi üzen ise bütün bunlara rağmen yönetenlerin açılımdan medet ummalarıdır.
Unutmamak gerekir ki; iyilik görmenin yolu, iyilik yapmaktan geçer. Millet ikna edilmeye çalışılırken, PKK'lıların yaptıkları, ihanete devam işaretini vermektedir. Bunlara güvenmek, sözlerine inanmak safdillik olur.

23