Ağabey diyor ki; çalmadan, Soymadan, sömürmeden de kamu kurumları idare edilebilir

Malumdur ki, devleti idare edebilmek için siyaset yapmaya çalışanların, kamu kurumlarını idare edecek olanların ana sütü kadar ak bir ahlaka sahip olmaları gerekir. Ayrıca bunlar ehliyetli olmalı ve dünyevileşmemiş olmalıdır.

Dünyevi nimetlerin karşısında dik durmasını bilmeli, asla yandaşlık, karındaşlık, partidaşlık yapmamalı, her konuda adil davranmalıdır. İsimleri şaibeli olmamalı, milletin derdi ile hemdert, kederi ile müteellim olmalı, yani her meselede elini taşın altına koymasını bilmelidir.

İcraatlarında tarafsız olmalı, milletin kasalarını boşaltmak için düzenlemeler yapmaktan uzak durmalıdır. Kendisi ve ailesi için kamu kurumlarının imkânlarını kullanmamalı, aile efradını zengin yapmak için gayri meşru yollara asla tevessül etmemeli, yani namusluca dik durmasını bilmelidir.

Demek istiyoruz ki soymadan, soydurmadan devlet/kamu kurumları idare edilsin. Millete ait olan imkânlar çarçur edilmesin. Yani haramdan uzak durulsun, helal olan yerine getirilsin. Çalarak kasalar dolarlarla doldurulmasın.

Çalanlar, soyanlar devlet/kamu kurumu hizmetinden uzaklaştırılsın. Dürüstlük imtihanını veremeyenlere de emanet verilmemelidir. Ölçü bu olmasına rağmen, ülkemizdeki idarecileri imtihana çeksek, kahır ekseriyeti sınıfta kalır. Zira artık çalmak, sömürmek ülkede moda haline geldi. Kayırmacılık tavan yaptı, işsizlik kol geziyor, emekli perişan, memur sürünüyor, vatandaş ise ek zam ve vergiler konması nedeniyle bunalmış durumda.

Gelmeye çalışanlar ise gideni aratacak kadar şaşkınlık içinde. Yapılan tahkikatlar gün yüzüne çıktıkça, utanacakları yerde, bir nevi yaptıklarından memnunlar ki, hâlâ konuşmaya devam ediyor ve konuşmakla aklanacaklarını sanıyorlar. Böylece milleti ahmak yerine koyuyorlar. Zira utanmadan hâlâ gülebiliyorlar.

1950'den beri kurulan hemen hemen tüm hükümetler, maddi haksızlıkları sebebiyle ülkenin ekonomisini batırdılar. Sosyal refahı sağlayamadılar, insanları vergi ile ürküttüler, konuşamaz hale getirdiler. Bütün geçmiş hükümetler bu konuda sabıkalıdır.

Ancak çalmadan, soymadan, sömürmeden de millete hizmet veren hükümetler, istisna olsa bile, vardır. Nitekim bunlardan birisi, bilindiği gibi, Refah-Yol hükümetidir. Zira bu hükümet döneminde:

Dış borç, iç borç azaltıldı. 54. hükümet, 40 milyar dolar olan dış borcu, sadece 11 ay içerisinde 20 milyar dolara düşürdü. Bir yıl içerisinde, iyileştirici düzenlemelerle milletimizi nefeslendirdi.

Vergi koyma, aleyhte zam yapılmadı.Denk bütçe yapıldı.Hırsızlıkları, soysuzlukları önlemek için havuz sistemi devreye alındı.Memura, işçiye ve emeklilere ülke tarihinin en büyük zam oranları gerçekleştirildi.Gizli ödenek buharlaştırılmadı.Sanayileşmeye hız verildi. Çeşitli vilayetlerde fabrikalar kuruldu, böylece işsizlik azaldı. Sonra gelenler tarafından bu müesseseler özelleştirme ile yok parasına satıldı. Böylece işsizlik oranı arttı.

Ama bu hizmetleri veren Millî Görüş hükümeti (54. Hükümet) maalesef, dış müdahaleler sonucu, 28 Şubat postmodern darbesi ile bozduruldu. Sonra da balans ayarı sapıklığı ile 54. Refah-Yol Hükümeti yıkıldı.

Bu hükümet dönemi içinde çalan, soyan olmadı. Ahlak bugünkü gibi yerlerde sürünmedi. Vatandaşlar devlet-millet anlayışı içinde kucaklaştı. Sanayileşme temposu zirve yaptı. Millet nefeslendi. Ama Anayasa Mahkemesi, sendikalar, basın tröstleri, ciheti askeriyeden bazıları selamete hizmet eden bu hükümeti yıkmak için elbirliği yaptılar. Milleti manipüle ettiler, sokaklara döktüler.