Mısır ziyaretinin önemi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kahire'ye gerçekleştirdiği ziyaret, sadece iki ülke ilişkileri bakımından değil, bölgesel meseleler ile "yeni dünya düzeni"nin oluşumundaki dengeler açısından da önem taşıyor.

On iki sene sonra ve uzun müddet buzdolabında kalan iki ülke ilişkilerinin tekrar düzelme sürecine girmesiyle birlikte gerçekleşen bir ziyaret olduğu için, ayrıca sembolik önemi yüksek... Böyle kritik ziyaretler, devletlerarası ilişkilerde mevcut olan tıkanıklık ve sıkıntıların giderilebilmesi yolunda, en azından kapı aralar... Tabii ki bir resmî ziyaretle her şeyin hemen rayına girmesini kimse beklemiyor! Velakin karşılıklı jestlerle, gerginliklerin giderilmesi ve diplomatik kanalların işleyişine kolaylıklar getirilmesine fırsat verir. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Es-Sisi'nin, normal devlet protokolü ötesinde, havaalanına kadar gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı uçağının kapısında karşılaması böyle bir jesttir ve önemlidir. Bazen bir ziyaret başlı başına dönüm noktası teşkil edebilir. Hele o ziyaret iyi planlanmış ve hakikaten altı iyi doldurulmuşsa... Mısır, Orta Doğu'nun en önemli ülkelerinden biridir. Ve Türkiye-Mısır ilişkileri de, her zaman büyük ehemmiyeti haiz olmuştur. Arap-İsrail ihtilafında şöyle bir klişe vardır; "Mısırsız savaş, Suriyesiz barış olmaz." Köprülerin altından çok sular akmış olmakla birlikte, bu klişe hâlâ daha geçerli sayılır. Bu konuda Mısır ve Suudi Arabistan, her zaman önde gelen aktörlerdir. Bu ikisinin ardından Irak ve Suriye gelirdi. Fakat hiçbir vakit, bu konuda mutabakat sağladıkları da görülmedi. Keza son dönemlerde öne çıkan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi, yeni aktörler için de aynı şey geçerli. Arap âlemi hesabına, oldum olası; bir dayanışma ve ittifak hayata geçmediği için de, bahsi geçen ülkeler, tek tek küresel güçler tarafından kolu bükülerek, yönlendirilmiş ve kontrol altına alınmıştır. Küresel güçlerin hegemonyası maalesef kanıksanmıştır. Son yüz yılın özeti budur!..
Bu gerçeği, bütün Arap ülkeleri iliklerine kadar hisseder fakat itiraf etmeyi içine sindiremez. Her şeye rağmen bölgesel ve küresel meselelerde rol almaya çalışır. Fakat bu gayret, daha çok büyük güçlerin çizdiği sınır ve istikamette devam eder... Hâl böyle olunca, ortaya konan tavır da, pekâlâ Arap veya İslâm Kardeşliğine ters düşebilir ve dahi bu ters düşme hiç de problem olarak görülmez! Moral bozucu bir tablo, fakat ne yaparsınız ki, "reel politik" denen şey budur. Mesela Mısır, Türkiye'nin Libya ile yakından ilgilenmesinden rahatsızlık duyar. Suudi Arabistan aynı şekilde Türkiye'nin Sudan'la yakınlaşmasını iyi görmez, Suriye'ye müdahalesine muhalefet eder vs. vs... Tabiatıyla bu tavırların var olması, bizim işimizi zorlaştırsa da, nihai noktada ülke menfaatlerine uygun politik hamleleri hayata geçirebilmek için, bütün kapıları zorlamamız gerekir. Mısır bu konuda en önemli örnektir. Şüphesiz en önce Tunus'ta uç veren ve "Arap Baharı" denilen buhran, bütün Arap âlemini zehirledi. En hafif atlatacağı sanılan Tunus bile günbegün, yeni badirelerle yüz yüze geliyor. Ama en şiddetli şekilde Suriye'yi vurdu. Ondan sonra da Libya gelir. Mısır'ı hiçbir zaman kendi başına bırakmazlar... Ana sebep tabii ki İsrail'dir! Türkiye iyi niyetle, Mısır'a karşı siyasi tavrını yalnızca "Kardeş Mısır"