"Benim bildiklerimi o görüyor"

Semerkand Günlükleri, Mart, Nisan ile birlikte Mayıs ayı boyunca devam edecek olan yaklaşık 70 günlük serüvenin çıktılarından sadece biri. Henüz bir kısmını paylaşabildiğimiz program ve içeriklerin yanında, hazırlığı, kurgusu, planlaması devam eden belgesel ve videolar serisi, sıranın kendisine gelmesini bekliyor. O belgesel çekimlerimizden bir tanesini Buhara'da gerçekleştirdik. Geçtiğimiz hafta ilk olarak "İbn Sina'nın köyüne iftara davetlisiniz" başlıklı yazı ile duyurduğumuz çekimleri gerçekleştirdik. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Halil Üçer ile gerçekleştirdiğimiz, Buhara Efşana'daki İbn-i Sina Müzesi ile başladığımız çekimler, yakında izleyicisi ile buluşacak. Şeyh-ül Reis'in kronolojisinin dışında, felsefesi, düşünce tarzı, sistematiği, seyahatleri, hocaları, talebeleri, eserleri ile birlikte üretkenlikte zirvede yer alan zihinsel serüveninin, kendisinden öncesi ve sonrasına dair yeni okumalar yapmayı da beraberinde getirecek ayrıcalıklarının da anlatıldığı yapımımıza vereceğim belgesel ismi için bana kapıyı açan da yine kendi seyahatlerinden biri oldu. O seyahatlerin bir kısmı kayda şöyle geçmiştir. "Yirmi iki yaşında babasını kaybeden İbn-i Sînâ, bundan sonra Buhara'yı terk etmek zorunda kalmıştır. Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte bu yer değişikliğinde Sâmânîlerin içinde bulunduğu zor şartların etkili olduğu da sanılmaktadır. Zaten devlet bu tarihten kısa bir süre sonra önemli sarsıntılar geçirmiş ve 1005 yılında da yıkılmıştır. Bundan sonraki hayatında seyahatlerin önemli yer tuttuğu İbn-i Sînâ önce Harezmlilerin başkenti Curcaniye'ye gitmiş, özellikle vezir Ebul Hasan İbn Muhammed es-Süheylî'nin kişiliğinde büyük bir himaye görmüş ve Ali b. Memun Harezmşah'ın sarayında kendisine maaş bağlanmıştır. Bununla birlikte İbn-i Sînâ'nın pek hoşlanmadığı Gazneli Mahmud'un gücü Harezm sarayında da kendini hissettirmeye başlayınca, filozof buradan da kaçmak zorunda kalmıştır. Rivayete göre Gazneli Mahmud, Emir Ali b. Me'mun'a bir mektup göndererek meclisindeki âlimleri kendi sarayına göndermesini istemiştir. Filozofla beraber bulunan İbn Irak, İbnu'l-Hammar ve Bîrûnî gibi âlimler bu daveti kabul ederken İbn-i Sînâ ve Ebu Sehl Mesihî gitmemeye karar vermişlerdir. Ancak orada kalmayı da tehlikeli bularak ayrılmak durumunda kalmışlardır. Gazneli Mahmud, İbn-i Sînâ'yı buldurmak için resmini yaptırıp çoğalttırarak çeşitli bölgelere göndermişse de sonuç elde edememiştir. İbn-i Sînâ onun tacizlerinden kurtulmak için batı İran'da olabildiğince uzak saraylara sığınmıştır. Bundan sonra şehir şehir dolaşmak durumunda kalan filozof, sırasıyla Nesa, Bâverd, Tus, Şikkân, Semikan ve Câcerm gibi beldeleri dolaşmıştır. Ve 1012'de meşhur mutasavvıf ve şair Ebu Said-i Ebü'l-Hayr'ı etmiştir." Yazımızın da başlığında geçtiği üzere, bu büyük karşılaşmadan bize kalan işte bu büyük yol işaretidir. İbn Sina'nın, daha önce mektuplaştıkları Ebu Said ile başbaşa yaptıkları uzun görüşmeye dair hayretini bu cümle ile dile getirdiği söylenir. "Benim bildiklerimi o görüyor" Ebu Said'in de cevaben "Benim gördüklerimi o biliyor" şeklinde mukabele