"Eski Türkiye artık bitti" diyor.
Cumhuriyetin kuruluş sürecini "sancı, tek parti faşizmi" diye niteliyor.
"Milletin inancına, tarihine, kültürüne yönelik politikalara" karşı "Anadolu ihtilali" yaptıkları kanısında.
Çeyrek yüzyıldır sürdürdüğü karşıdevrim atağının başarıya ulaştığına inandırmış kendisini.
Yoksullaştırdığı halkın dipten gelen ve giderek büyüyen tepkisine karşın, "milletin güçlü desteği"ni alan, benliği devletle bütünleşmiş kutsal, güçlü şef olduğu sanrısı içinde.
Gerçeklikten uzaklaşmışlıktan kaynaklanan önlenemeyen bir büyüklük, üstünlük, vazgeçilmezlik aldanması.
Eleştirilemez, sorgulanamaz, yargılanamaz, söz söylenemez, dokunulamaz, her dediği doğru, her yaptığı eksiksiz yüce insan kibiri.
Böyle gider mi
SEÇENEKSİZLİK İÇİNCHP'nin üstüne gidilmesi, Saray'ın seçeneksiz bırakılması için.
Zafer Partisi'nin üstüne gidilmesi, biricik ortak MHP'nin seçeneksiz bırakılması için.
SARAY'IN SURİYE DEVRİMİSaray'a kulak verirseniz Suriye'deki cihatçı yönetim bir devrim yaptı ve Türkiye; savunmadan eğitime değin birçok alanda bu ülke yönetimle işbirliği yapacak, kapsayıcı bir anayasa ve siyasi sistem kurulması için çaba gösterecek.
Yandaş tabana yönelik yaratılan havaya bakarsanız artık Saray; Suriye'nin hamisi, yön göstericisi oldu. Dünyada Suriye, Türkiye'den sorulacak.
Acaba
Ocak ayı başında Roma'da, Suriye'nin geleceğinin konuşulduğu toplantıda ABD var, İngiltere, Fransa var, Almanya, İtalya, AB var; Türkiye yok.
Toplantıya katılanlar, kendi elleriyle kurdukları cihatçı, şeriatçı yönetimin Suriye'de "özgür, egemen ve saygın" bir devlet kuracağına inanmamızı istiyor.
Saray da Suriye'deki devrimin (!) kendi sayesinde yapıldığının sanılmasını istiyor. Ama Türkiye'yi takan yok. Yalnız Suriye'deki yönetimi işbaşına getiren egemenler değil, Saray'ın "devrimci kardeşi" de pek takmıyor.