AKP MKYK üyesi Orhan Miroğlu, partisinin eleştirisini yaparken "Kürtler partiye küstü" diyerek şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Kürtler ve Türkler arasındaki bin yıllık kalem ve silah arkadaşlığına rağmen; Kürt meselesinin küresel bir mesele haline geldiği bu yüzyılda Ortadoğu'daki Kürtlerin umudu neden Türkiye değil de ABD! Hiç üzülmeyecek, endişe duymayacak ve sorgulamayacak mıyız"
Kürtleri; etnikçi, dinci, feodal bakış açısı ile yönlendirenlerin yüz yılı aşkındır takındıkları tutumun bir itirafıdır bu sözler.
Irak'ın kuzeyinde, ABD'nin ülkeyi işgalinden sonra oluşturulan mandanın üst yönetimi ortadadır: 20. yüzyılda da bölgede İngiltere ve ABD yanlısı işbirlikçi tavırlar takınmış, karışıklıklar çıkarmış feodal beylerin, aşiret ağalarının yakınları bugün orada söz sahibidir.
Dünya egemenlerinin bütünlüğünü bozdukları Suriye'nin kuzeyinde oluşturulan Kürt yapılanmalarının sözde özerk bölgelerinde, PYD-YPG gibi örgütler, Amerika'nın petrol kuyularını koruyan paralı askerleri konumundadırlar.
Şeyh Sait isyanından, PKK kalkışmasına değin Türkiye'nin son 100 yılında ülkenin güneydoğusunda gerçekleşen etnikçi-dinci olayların ardında, sömürgen ülkelerin çıkarları vardır.
Emperyalistlerden umut bekleyen Şeyh Sait'in heykeli Diyarbakır'a, Orhan Miroğlu'nun partisi AKP'nin iktidar olduğu dönemde dikilmiştir.
ABD'den silah, siyasal destek aldığı somut belgelerle kanıtlanmış olan PKK ile ödün masasına oturan, önde gelenlerini aklamak üzere özel mahkemeler kuran da Miroğlu'nun partisi AKP'dir.
Kürtleri işbirlikçi örgütlerin kucağına iten, onları işbirlikçilerin çıkarları uğruna araç gibi kullanarak kendi işlerini yürüten siyasetçiler ve örgütler bellidir.
Miroğlu yanılıyor.
Son yerel seçimler göstermiştir ki Kürtleri kullanmak isteyen etnikçi-dinci-feodal yararcıların uzun yıllardır sürdürdükleri, çatışarak dünya egemenlerinin dayatmalarını yerine getirmeye yönelik siyasa büyük ölçüde çökmüştür.
Özellikle büyük kentlerdeki Kürt yurttaşların çoğunluğu, Cumhuriyetin kurucu partisinin gösterdiği adaylara yönelmişlerdir. Böylece demokratik bir kardeşlik ortamı istediklerini, umutlarının etnikçi-dinci-feodal çatışmadan uzak bir Türkiye'ye yönelik olduğunu göstermişlerdir.