Her şey bundan bir yıl önce, 1 Ekim 2024'te MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin DEM sıralarına gidip, vekillerle selamlaşmasıyla başladı. Daha sonra o meşhur, tarihe geçecek grup toplantısı geldi. Bahçeli, yeni açılımın işaret fişeğini çaktı ve 22 Ekim 2024'te Öcalan'ın TBMM'ye gelip konuşabileceğini, umut hakkından yararlanabileceğini ifade etti.
Sonra süreç başladı. Bir yıl sonra bugün artık komisyon kurulmuş, derdi olanlar dinlenmeye başlamıştı.
Sonra DEM Partililer, dinle dinle nereye kadar, artık icraata geçilmeli mesajları vermeye başladı.
İktidar, seçilmişleri her gün bir şafak operasyonuyla hapse atarken, soruşturma üzerine soruşturma açılırken 'demokrasi'den bahsetmeye başlamıştı.
DEM Parti'nin ise bu noktada önceliği 'Öcalan'a özgürlük'tü. Selahattin Demirtaş'a özgürlük ise bu kadar dillendirdikleri bir mevzu değildi.
Zaten Öcalan da 'Seni Başkan Yaptırmayacağız' sloganını doğru bulmuyordu.
Süreç uzadıkça DEM Parti'nin gerginliği arttı.
Yıllardır ifade özgürlüğünden dem vuran bir siyasi parti düşünün, İmralı Heyeti üyesi ve milletvekili Pervin Buldan marifetiyle sonunda baltayı taşa vurdu.
Medya Haber TV isimli bir kanalda, değerlendirmelerde bulunuyordu.
PKK Terör Örgütü Lideri Abdullah Öcalan'ın medya diline dair ciddi eleştirileri olduğunu belirtiyordu.
Zaman zaman doğruluğundan kuşkuda bulunduğumuz yeni İmralı tutanakları –ki bunları emin olmadığımız için yayınlamadık- sosyal medyaya düşüyordu. Orada Öcalan'ın bu rahatsızlığı dillendirdiğini görüyorduk.
Ancak Pervin Buldan açık açık ifade etti. Ne dedi bakalım
"Hala birçok kanalın ve yorumcunun geçmişteki düşmanca dili sürdürdüğünü ve bu çevrelerin derdinin çözüm ve barış olmadığını, hamaset ve düşmanlık olduğunu açıkça ifade etti. Bazı yorumcuların, habercilerin, kanalların sürecin aleyhine yorumlar, ifadeler kullan-ması bizim çözeceğimiz bir sorun değil. ünkü baktığımızda bugün medya da hükümetin elinde, yargı da AKP'nin elinde. Her gücü olan, yaşamın her alanına hâkim olan bir iktidardan bahsediyoruz. Dolayısıyla bütün bunları iyileştirmek, ortadan kaldırmak yine iktidarın görevi. Ama bu konuda da bir ilerleme kaydedilmediğini de belirtmek istiyorum..."
'Demokrasi' istiyorsunuz, öyle mi Pervin Hanım
Bu sözlerinizin anlamı şudur.
Sayın AKP, Sayın MHP; sürecin karşısında olan şu gazetecilere, şu yorumculara haddini bildirin!
Kendinizi ele verdiniz, kusura bakmayın!
Biz zaten aynı düşünmediklerimizin verdiği
çileden bıktık.
Biz zaten fikrimizi söylüyoruz diye, linç edilmekten, otoriterlikten, bitmeyen baskıdan, her gün bugün başımıza ne gelecek diye hazır beklemekten yorulduk.
Bir demokrasi düşünün; çözüme destek vermemek ve bunun gerekçelerini dile getirmekten doğal ne olabilir
Dünyanın neresinde sol/demokrat, ifade özgürlüğünü savunan biri bu cümlelerle konuşabilir, kim iktidara basını hedef gösterebilir
Hem iktidara tavsiye ettiğiniz 'ortadan kaldırma'yı biraz açsanız da başımıza neler geleceğini öğrensek
Ne yapmalarını istersiniz
Sizin gibi düşünmeyen kanalları mı kapatsınlar
Sizin gibi düşünmeyen gazetelere yaptırım mı uygulasınlar
Sürece karşı olduğunu dillendiren gazetecileri hapse mi atsınlar
Nasıl bir ortadan kaldırma isterdiniz acaba
Eziyetin menüsü zengin nasılsa, seçersiniz birini...
Sürecin zorlu geçeceğini biliyordum.
İtirazı olanın hemen 'faşist' damgası yiyeceğini de...