İstanbul Vakfı'nın çıkardığı "İlham Veren Adımlar: 40 Yazardan 40 İlham Veren Kadın Hikâyesi" kitabını merakla okuyorum.
Prof. Dr. Nermin Abadan Unat'ın hayranı olduğum için Nebil Özgentürk'ün kaleme aldığı bölümden bazı satırları paylaşmak istedim sizinle.
Bugünün insanıyla geçmişin idealistleri arasındaki farkı o kadar iyi anlatıyor ki.
"Ben kendi hayatımı seçtim ve hiç geriye bakmadan yürüdüm."
"Tek düşüncemiz şuydu: Bu ülkeye nasıl faydalı olacağız."
"Şimdi kadın denince akla anne geliyor. Aile içine hapsediyorsunuz. Kadının hakları ailenin dışında da var. Ben bu ülkede Aile Bakanlığı değil Eşitlik Bakanlığı görmek istiyorum."
"Yaşın bir önemi yok, vız gelir tırıs gider. En çok korktuğum şey okuyamamak..."
"Ben hep siyasi partiler, siyaset sosyolojisiyle uğraştım. Bu arada şunu da söyleyeyim; kadın meselesiyle oldum olası meşgul oldum. ünkü kamusal alanda çok az kadın var. Ben Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne giren ilk kadın asistanım, ilk kadın doçentim, ilk kadın profesörüm. Beni hayatta tutan hocalıktır, başka bir şey öğrenmedim hayatımda. Bir de yeniyi öğrenmek."
Geçmişin idealist insanları faydayı bilgide arıyordu.
Gençken de öylelerdi, bunu anılarında görebilmek mümkün.
Şimdi etrafınızda bilgiyi fayda olarak gören, "Ben ne kazanacağım" sorusunun cevabı olarak 'Tecrübe, vizyon' diye düşünen var mı, dikkatinizi çekiyor mu
Bu çok önemli. ünkü bilgiyi, fayda hanesine yazmadığınız zaman vasatlık başlıyor.
Vasatlık da üzerinde çok düşündüğüm çürümenin sebeplerinden biri.
Bilginin yerine bütünüyle parayı koyduğunuzda iş derinliğini kaybediyor, para-değer ilişkisi de liyakatsizlikle bozulduğu için sonuç hüsran oluyor.
Nermin Abadan Unat gibi, İona Kuçuradi gibi insanlar çok olsaydı hayatımız nasıl olurdu hiç düşündünüz mü

3