Karate Kid geri döndü

1984'te küçük bir çocuk, 'Cilala parlat (Wax on, wax off) cümlesiyle hem karateye hem de hayatın felsefesine giriş yaptı. Daniel LaRusso ve Bay Miyagi'nin gölgeli bir bahçede başlayan o sarsıcı dostluğu, yalnızca bir dövüş sanatları filmi değil; dayanışmanın, büyümenin ve içsel gücün hikâyesiydi. 1976 yapımı Rocky filminden ilhamla hayata geçirilen film 2010'da modern yüzyıla uyarlansa da aynı etkiyi göstermedi. Aradan geçen kırk yılın ardından, Karate Kid efsanesi şimdi yepyeni bir kahramanla geri döndü. Jonathan Entwistle'in yönettiği Karate Kid: Efsane Dövüşçüler, klasik serinin modern bir yankısı gibi... Ama sadece bir tekrar değil; adeta yeni kuşaklara selam duran, geçmişin ruhunu gelecekle harmanlayan bir devam halkası. Filmin merkezinde, dövüş sanatlarına doğuştan yetenekli genç Li Fong ( Ben Fang) yer alıyor. Pekin'den New York'a taşınan Li, burada hem yabancılıkla hem de gençliğin zorlayıcı yönleriyle mücadele ediyor. Fakat her Karate Kid hikâyesinde olduğu gibi, hayatına bir usta giriyor. Aslında bu kez iki usta: Jackie Chan'in canlandırdığı bilge Bay Han ve Ralph Macchio'nun yeniden hayat verdiği Daniel LaRusso.

KUNG FU HER YERDE
Bay Han ve Daniel, tıpkı Bay Miyagi'nin bir zamanlar Daniel'a yaptığı gibi, Li'ye yalnızca dövüşmeyi değil, durmayı, nefes almayı ve kendini dinlemeyi öğretiyor. Aslında hikaye çok klişe. Eski erkek arkadaşı tarafından rahatsız edilen kızı korumak isteyen gencin intikam hikâyesi gibi özetlenebilir. Pekin'den New York'a taşınan Li Fong'un bilmediği bir evrende önce küçük düşürülüp aşağılanması ve daha sonra efsanevi bir sokak dövüşçüsüne dönüşme hikayesi... Abisinin bıçaklı saldırı sonucu öldürülmesinden kendisini sorumlu tuttuğu için dövüşmeme kararı alsa da sevdiği kıza zorbalık yapan, aynı zamanda karatede bölge şampiyonu olan popüler çocuğa haddini bildirmek için çalışıyor Li Fong. Bu filmde de, karatenin yalnızca bir savaş değil; bir varoluş biçimi olduğunun altı çiziliyor.

'Kungfu her yerde denilerek, onun felsefesini, rakibe ve kişinin kendisine saygısını öne çıkarıyor. Li'nin karşısındaki rakip Connor Day (Aramis Knight), 80'li yılların Johnny Lawrence'ını andırıyor: kibirli, güçlü ve acımasız. Ancak film, iyi-kötü karşıtlığını basitleştirmiyor. Rakibin iç dünyasına da küçük pencereler açarak, mücadeleyi daha insani bir zemine taşıyor. Finaldeki turnuva sahneleri ise hem nostaljik hem de teknik anlamda etkileyici. 1984'teki All-Valley turnuvasının ruhu yeniden canlanıyor ama bu kez daha büyük bir şehirde, daha büyük bir kalabalığın önünde. bir gökdelenin tepesinde. Karate Kid: Efsane Dövüşçüler, yeni nesil izleyiciye ulaşmayı hedefleyen ama eski kuşağı da unutmayan bir yapım. Ne tamamen nostaljiye yaslanıyor ne de geçmişi hiçe sayıyor. Aksine, iki kuşağı aynı potada eritiyor. Jackie Chan'in usta performansı, Ralph Macchio'nun olgun ve yumuşak bakışları ve yeni yüz Ben Fong'un enerjisiyle film, Karate Kid evrenine taze bir nefes getiriyor. Sonuç olarak, bu film yalnızca bir dövüş filmi değil; geçmişle barışmanın, aidiyet arayışının ve içsel dönüşümün modern bir hikâyesi. Tıpkı Bay Miyagi'nin dediği gibi: "Karate, sadece yumruk değil. Karate, kalpten gelir."


SU YÜZÜNE ÇIKAN DUYGULAR
Zeynep Köprülü'nün Selin Sevinç'le beraber senaryosunu kaleme aldığı ve yönettiği ilk uzun metraj film olan Su Yüzü, Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali ve İstanbul Film Festivali'nin ardından vizyondaki yerini aldı. Hani bazen çok şey anlatmak istersiniz de anlatamazsınız, boğazınızda düğümlenir ya bazı şeyler... Bağırmak çığlık atmak istersiniz ama derin bir sessizliğe bürünürsünüz, kelimeler yetmez ya bazen... Su Yüzü de öyle bir his bıraktı bende. Film, Deniz'in, (Cemre Ebüzziya) büyük umutlarla gittiği, belki de babasının ölümünden dolayı kendisini suçlu hissettiği için kaçtığı, Paris'ten yıllar sonra mecburen döndüğü kasabada annesinin düğünü vesilesiyle yaşadığı yüzleşmeyi anlatıyor. Bir anlamda onun içsel yolculuğuna şahit oluyorsunuz. Küçük kasaba atmosferi, aile içi dinamikler, kadın olmanın ağır sessizlikleri ustalıkla aktarılıyor filmde.