Aile Olmak mı, Kahraman Kalmak mı

Marvel Sinematik Evreni, izleyiciyi 1960'ların retro-fütüristik dokusunda geçen ancak son derece güncel bir meseleyi ele alan bir maceraya davet ediyor. Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar, Marvel'ın "İlk Ailesi" olarak anılan Reed Richards, Sue Storm, Johnny Storm ve Ben Grimm'in köken hikayesini bir kez daha sinemaya taşıyor. Matt Shakman'ın yönettiği film bir aile hikayesi, bir aidiyet arayışı ve bir yok oluş tehdidinin ortasındaki insanlık sınavı olarak karşımıza çıkıyor. Kahraman kimlikleri ile aile bağlarını dengelemek zorunda kalan ekip, Galactus adlı açgözlü bir uzaylıdan ve onun gizemli habercisi Gümüş Sörfçü ile karşı karşıya geliyor. Galactus'un dünyayı ve içindeki herkesi yok etme planı zaten yeterince korkutucuyken, işler aniden çok daha kişisel bir boyuta taşınıyor.
Son dönemde çok sık karşılaştığımız ve 'Hollywood'un maaşlı elemanı' diye yorumlanan Pedro Pascal, Reed Richards rolünde entelektüel bir liderden çok, bastırılmış duygularıyla boğuşan bir bilim insanı portresi çiziyor. Vanessa Kirby'nin Sue Storm'u ise yalnızca görünmez olmakla kalmıyor; zaman zaman duygusal olarak da ailesinden kopuk bir kadını canlandırıyor. Güzel oyuncu, karakterin gücünü yansıtmayı çok iyi başarmış ve karaktere çok yakışmış. Joseph Quinn'in Human Torch'a getirdiği asi gençlik enerjisi ve Ebon Moss-Bachrach'ın Ben Grimm'e kattığı ağırbaşlı mizah ve kırılganlık filmi dengeliyor. Bu dörtlü, süper kahraman tanımını güç gösterisinden çok ilişki ve sorumluluk temelinde ele alıyor.

FARKLI BİR EVRENDE GEÇİYOR
Kozmik tehdit Galactus ve onun soğukkanlı habercisi Silver Surfer, filmin asıl dramatik ivmesini oluşturuyor. Ralph Ineson'un sesiyle hayat bulan Galactus, evrenin kör iştahını temsil ederken, Julia Garner'ın Silver Surfer'ı ise bir tür trajik kahraman olarak yazılmış kendi iç çatışması ile dünya arasına sıkışmış bir aracı niteliğinde. Oluşturulan evrenin Jetgiller'deki atmosfere benzetildiği film her ne kadar aksiyonla ve görkemli görsel efektlerle örülü olsa da, en güçlü olduğu anlar karakterlerin çatışmalarında saklı. Reed ile Sue'nun ilişkisindeki kırılganlık, Johnny'nin bağımsızlık mücadelesi ve Ben'in kendi bedenini kabullenme savaşı gibi detaylar, Marvel evrenine insanî bir derinlik kazandırıyor. Shakman'ın genel olarak karakter bazlı anlatıya sadık kalması, filmi standart süper kahraman anlatılarının ötesine taşımayı başarıyor. Sonuç olarak Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar, Marvel için yeni bir sayfa, izleyici içinse görkemli bir nostaljiyle harmanlanmış taze bir başlangıç. Aile olmanın ne anlama geldiğini, kahramanlığın yalnızca güç değil, empati ve fedakârlık da gerektirdiğini hatırlatıyor. Evrenin sonu yaklaşırken bile, bu dört kişi için mesele hep birbirlerini tutabilmekte. Belki de gerçek süper güç budur.


HOLLYWOOD'UN EN ÇOK KAZANDIRAN KADINI
Sektördeki kadın-erkek eşitsizliği tartışmaları yıllardır gündemdeki yerini koruyor. Her ne kadar kadınların başarılarıyla öne çıktığı projeler artış gösterse de, maaş konusundaki adaletsizlik halen çözülebilmiş değil. Kadın oyuncuların, aynı işi yapan erkek meslektaşlarına oranla daha düşük ücretler aldığına dair haberler sık sık kamuoyunun dikkatini çekiyor.

Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri yakın zamanda Sharon Stone'un açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Stone, onu dünya çapında bir yıldıza dönüştüren Temel İçgüdü (Basic Instinct) filminden yalnızca 500 bin dolar kazandığını, oysa rol arkadaşı Michael Douglas'ın 14 milyon dolarlık bir ücret aldığını dile getirerek büyük yankı uyandırmıştı. Üstelik bu adaletsizliğin sadece geçmişte kalmadığını da belirtti. Stone, yıllar sonra başka bir projede başrol teklifi aldığında, aynı filmde yer alacak yeni bir erkek oyuncuya 8-9 milyon dolar ödeneceğini öğrendiğinde, projeye katılmaktan vazgeçtiğini ifade etti.