Yatırım sonrası devlet tasavvurunda yeni paradigma: "Devlet versin" devri bitti

Son yıllarda, özellikle Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde gündeme gelen yolsuzluk soruşturmaları, bazı avukat gruplarının girift ilişkiler nedeniyle sorgulanması, hatta medya kuruluşlarının bağlı oldukları şirketlerden ötürü TMSF'ye devredilmesi, yeni bir dönemin işareti olabilir mi sorusunu akıllara getiriyor. Bu gelişmeler, Türkiye'de kamu yönetiminin ve bütçe kullanım anlayışının değişmekte olduğuna dair güçlü bir işaret sayılabilir.

2019 seçimlerinden sonra yaptığım değerlendirmelerde, dünyanın birçok ülkesinde yatırım dönemlerinde benzer sorunların yaşandığını, bu süreçten çıkışta ise bütçe disiplininde köklü dönüşümlerin gerektiğini vurgulamıştım. Bugün o dönüm noktasına geldiğimizi söylemek yanlış olmayacaktır.

Tarihsel örneklere bakıldığında Asya Kaplanları, Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye'nin hızlı kalkınma evreleri, hep büyük kamu yatırımları, dev altyapı projeleri, ihaleler ve teşvik mekanizmaları üzerinden şekillendi. Ancak bu dönemlerin ortak özelliği, denetim mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle yolsuzlukların artmasıdır. Büyük paraların dolaştığı dönemler, beraberinde "rant paylaşımı" tartışmalarını da getirmiştir.

Türkiye de benzer bir süreci geride bırakıyor. Son on beş yıl, bol kaynaklı ve yatırım odaklı bir dönem olarak yaşandı. Devletin "kaynak aktaran" rolü, memleketin hemen her sorununa çözüm üreten bir araç gibi görüldü. Fakat bugün, bu yaklaşımın sürdürülemez olduğu açıkça görülüyor.

Yeni dönemin paradigması, "devlet versin" anlayışının sona erdiğini kabul etmekle başlıyor. Devletin de tıpkı bireyler ve şirketler gibi sınırlı bir bütçesi var. Bu bütçenin çıkar gruplarının taleplerine göre değil, kamu yararı gözetilerek ve hükümetlerin hakemliğiyle dağıtılması gerekiyor.

Gelişmiş ülkelerin bütçe kalemlerine bakıldığında tablo nettir: memur maaşları, sağlık hizmetleri, eğitim, sosyal politikalar, Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımları. Savunma sanayii de yine bu ülkelerde zorunlu bir kalem olarak bütçelerde yerini alır. Türkiye de artık bu modele yaklaşmak durumunda.

Yatırımlarını büyük ölçüde tamamlayan Türkiye, bundan sonra bütçe disiplinini sosyal politikalar, eğitim, sağlık ve teknolojiye yönlendirmelidir. Böylece hem vatandaşın refahı artacak hem de sürdürülebilir kalkınma sağlanacaktır.