Son dönemde, uyuşturucu kullanımı ve toplumsal ahlakla bağdaşmayan davranışlara ilişkin bazı olayların medya gündeminde yoğun biçimde yer aldığını görüyoruz. Bu durum, kamusal tartışmaların içeriği ve amacı konusunda haklı soru işaretleri doğuruyor.
Hukuka aykırı fiiller, failin kimliğinden bağımsız olarak hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yargının konusudur. Buna karşın, bireylerin özel hayatına ilişkin detayların sürekli biçimde kamuoyuna taşınmasının toplumsal faydası nedir anlayan var mı Medyanın bilgilendirme sorumluluğu ile toplumsal değerleri gözetme yükümlülüğü arasındaki denge, bu noktada belirleyici hâle gelmelidir.
Toplumsal düzen; yalnızca hukuk mekanizmalarıyla değil, aile, mahalle, bireysel öz denetim, inançlar ve örf-gelenekten beslenen ahlaki normlarla ayakta durur. Bu nedenle, kamusal gündemin bu yapıları zayıflatacak biçimde değil, toplumsal sorumluluk bilinciyle şekillenmesi önem arz etmektedir.
Bu tartışmalar sürerken, bazı çevrelerin üç-beş kişinin istisnai davranışlarından hareketle genelleyici ve saldırgan bir dil üretmeye yöneldiği görülmektedir. "Sağcılar ahlaksızdır" benzeri önyargılı söylemler üzerinden toplumun bilinçli biçimde kutuplaştırılması, zamanla bu kutuplaşmadan beslenen hegemonik bir dilin oluşmasına yol açmaktadır. Her meseleyi ayrıştırıcı bir karşıtlık üzerinden kuran bu yaklaşım, toplumsal bütünlük açısından ciddi bir risk taşımaktadır.
Son dönemde ülkemizde sap ile samanın sıklıkla birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Tekil bir suç ya da olay üzerinden kapsamlı siyasi komplo teorileri üretmek, giderek toplumsal psikolojinin neredeyse olağan bir pratiği hâline gelmiştir. Sosyal medyanın yaygınlaşmasından önce bu tür yaklaşımlar daha dar çevrelerle sınırlıyken; çoğunlukla CIA, Mossad ya da Rusya gibi aktörler etrafında dolaşan iddialar üretilmekteydi.
Kendilerine sanatçı denebilir mi bilmiyorum ama sanatçılar gündemde. Günlük yaşamı o kadar pespaye bir şekilde topluma yansımaktadırlar ki ne medya mensupları ne de sanatçılar toplum ortalamasını temsil etmemektedirler. Sorun sadece onların davranışları değil, günü birlik, toplum, örf ve adetinin dışındaki gündelik yaşantılarının manşetlerde boy boy yer alması aslında toplumsal değerleri de çürüten bir süreçtir.
TOPLUM ÇÜRÜMÜŞ BİR TOPLUM MUDUR
Bu millet, bin yıl boyunca Mâverâünnehir'den Anadolu'ya uzanan tarihsel yürüyüşünde İslâmî değerler ile Türk örf ve geleneğiyle yoğrulmuş; aile yapısını korumuş, şehirler ve imparatorluklar kurmuş, Osmanlı'yı ise bir devletin ötesinde güçlü bir medeniyete dönüştürmüştür. Toplumsal düzen ve ahlaki süreklilik, bu uzun tarihsel birikimin temel dayanakları olmuştur.

3