Terörsüz Türkiye: Zamanı gelmiş bir fikir

AK Parti hükümetleri döneminde devrim sayılabilecek o kadar çok adım atıldı ki, ülkemiz için tarihî öneme sahip birçok meselede kaydedilen ilerlemeler artık olağan karşılanır hale geldi. "Terörsüz Türkiye" fikri de bu bağlamda, sıradan bir temenni olmaktan çıkıp, gerçekleşmesi mümkün bir hedefe dönüşmektedir. Türkiye, yarım asrı bulan terörle mücadele sürecinin ardından artık şunu açıkça söyleyebiliyor: Terörsüz bir gelecek mümkündür ve bu gelecek, toplumsal bir iradeye dayanmaktadır.

Cumhuriyetin demokratikleşmesi, vesayet sisteminin tasfiyesi, Milli Savunma Bakanlığı da dâhil olmak üzere tüm kurumların siyasetin meşru denetimine girmesi, kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması, ülkenin altyapıdan eğitime kadar temel sorunlarının çözülmesi… Tüm bu reformlar, devlet-toplum ilişkisini yeniden tanımladı. Ancak belki de en köklü dönüşüm, kırk yılı aşkın süredir Türkiye'nin enerjisini tüketen terör meselesinde yaşandı.

2004 yılında Diyarbakır'da yapılan bir odak grup toplantısında dönemin HDP il başkanının şu sözleri bu tarihsel değişimin özeti gibiydi:

"İslamcılar ve Kürtler bu devlet tarafından dışlandı. İslamcılar siyaset yoluyla devlete eklenmeyi başardı, biz başaramadık."

Bugün bu söz, bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Kürt meselesi artık dağda değil, mecliste konuşuluyor. Silahın yerini siyaset, illegal yapının yerini demokratik temsil alıyor.

GENAR'ın son yirmi yıldır yaptığı araştırmalar da bu değişimi doğruluyor. 2014-2015 döneminde Kürt seçmenlerin çözüm sürecine verdiği destek belirgin biçimde artarken, 2024 itibarıyla toplumun %56'sı artık şiddetin meşruiyetini tamamen kaybettiğine inanıyor. Halk, "gidin meselenizi Ankara'da çözün" diyerek siyasete açık bir çağrı yapıyor. Bu, sadece siyaset kurumunun değil, tüm toplumun omuzlarındaki tarihî bir sorumluluktur.

Kırk yıllık terör tecrübesi, sanıldığı gibi ayrışma değil, kaynaşma üretmiştir. Doğudan batıya göç, büyük şehirlerde kurulan ortak yaşam alanları, karma evlilikler, ticaret ağları ve kültürel etkileşimler Türkiye'nin toplumsal dokusunu birbirine geçirmiştir. Türk ile Kürt, hiçbir dönemde birbirine düşman olmamış, bilakis ortak bir kader bilinci geliştirmiştir. Bugün Türkiye, ayrışmayı değil, birlikte yaşamın olgunlaşmış hâlini konuşuyor.