Kızılcahamam: Osmanlı'yı parçalayan mazlum milletleri sömüren işgalcilere karşı imparatorluk manifestosudur

Emperyalistler; İngiltere ve Fransa başta olmak üzere dönemin büyük güçleri, Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayarak bölgeyi kendi işgal topraklarına dönüştürdü. Sykes-Picot Anlaşması bunun somut örneğidir. 100 yıl süren bu savaşta Osmanlı Devleti içten ve dıştan parçalanmış ve Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da devam eden Osmanlı varlığı çökmüş; Osmanlı Devleti'nin nüfuz alanı işgal, kan ve gözyaşından başka bir şey görmemiştir. Bugün Gazze'de yaşanan soykırım ve vahşet, iki yüzyıllık sömürünün özetidir.

Sömürgecilerin ana amacı, Türk, Kürt ve Arap halkları arasında birlik ve kader ortaklığını ilelebet yok etmekti ve başarılı oldular. Arap isyanları İngilizler eliyle teşvik edilmiş, daha sonra bu mit bütün Türklerin bilincine kaydedilmiştir. Kürt aşiretlerine ve Ermenilere bağımsızlık vadedilmiş; ancak İngilizler, ulus devletler kurulduktan sonra bu nöbeti ABD'ye devretmiştir.

Osmanlı yıkıldıktan sonra Kurtuluş Savaşı'nı vererek bağımsızlığını kazanan Türkiye Cumhuriyeti hariç, yeryüzünde seccade serilen bütün topraklar sömürgeci devletlerin eline geçmiştir.

İki yüzyıl boyunca işgal edilen topraklarda ve Türkiye'de kültürel emperyalizm dönemi başlamış ki bu dönem, doğrudan işgalden daha tehlikeliydi. Hangi ülkenin kime düşman olacağı, kimin kime dost olacağı doğrudan emperyalistler tarafından planlandı. Bırakın devletlerin kime düşman olacağını; Türk'ün Kürt'e, Kürt'ün Türk'e, Alevi'nin Sünni'ye, Sünni'nin Alevi'ye düşmanlığı da onlar tarafından planlandı. Dini duygular zayıflayınca; laik-anti laik, modern-gelenekçi, irticacı-çağdaş fitnesini körüklediler.

Sömürgecilerin Afrika'da yaptıklarıyla Ortadoğu'da yaptıkları arasında hiçbir fark yoktu. Bütün bunlardan amaç, sömürge çarkını işletmekti.

Büyük mütefekkir rahmetli Sezai Karakoç, "Gündönümü"nden bahsederdi. Son yıllarda Libya'da, Azerbaycan'da, Akdeniz'de, Suriye'de, Ermenistan'da yaşanan bazı gelişmeler bana GÜNDÖNÜMÜ'nü hatırlattı.

Pandemi döneminde AK Parti sahadan çekilmiş, CHP medyada baskın bir dil oluşturmuştu. AK Parti'nin oyları azalmış; daha çok iyi pozisyonu olmayan AK Partililer, kıyasıya kendi partilerini eleştiriyor ve bu hikayenin bittiğini salık veriyorlardı.

Tam da bu atmosferde Sayın Cumhurbaşkanı temel atıyor, açılış yapıyor; daha dün başbakan olmuş gibi heyecanlı, ülkeden ülkeye koşuyor; memleket için bir tuğla daha koymanın dışında hiçbir şey umurunda değildi. "AK Parti'nin İkinci Yirmi Yılı" makalemi tam da o günlerde yayınladım. Bu makale, AK Parti'nin rakiplerine karşı mukayese üstünlüğünü merkez almıştı.

Kızılca-hamam Konuşması bir imparatorluk manifesto-suydu.

Terörsüz Türkiye'nin miladı sayılacak bir günde Sayın Cumhur-başkanı sadece Türk-Kürt kardeşliğinden bahsetmiş olsaydı, bu manifesto bu denli bir etki oluşturmayacaktı. Türk, Kürt, Arap vurgusu, tam da Birinci Dünya Savaşı'nda işgale uğrayan düzenin geri geleceğinin iradesiydi. Milletlerin tarihinde bazı kırılma noktaları vardır ve bu metin milletimizin geleceği için yekta bir vizyon belgesidir.

Sayın Erdoğan, özellikle "milletin birliği" ve "Türk-Kürt-Arap kardeşliği"ne vurgu yaparak kaderimizin çağrısını ve Türkiye'nin geleceğini bu halkların ortak kaderinde görmüştür.