Bu milletin savunma sanayini gelişmesinin tarihimizde birbirine zıt iki etki oluşturmuştur. Osmanlı döneminde askeri teçhizatla başlayan yenilenme ve modernleşme zihniyet modernleşmesine kadar varmış, Tanzimat'tan başlayan süreç İkinci Mahmut devri ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında radikal garpçılığa kadar varmıştır.
Bugün ise ilginç bir şekilde savunma sanayindeki devrim niteliğindeki inkişaf Osmanlı Devleti'nin son yıllarının aksine zihniyetin millileşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin istiklali tam (tam bağımsızlık) yolunda büyük bir ilerleme kaydetmesinin kaidesinin zeminini oluşturuyor.
Başka dert eden var mı bilmiyorum ama akademi çeyrek asırlık AK Parti'nin yapmış olduğu devrimlerinin bir parçası olmadı. Bu durum tesadüf değildir, çok katmanlı çok boyutlu sebepleri vardır.
Bu millet kendi bağımsızlık serüveninde güçlü mütefekkirlere ve büyük akademisyenlere sahip olmadı. Önümüzdeki yüzyılda bir Türkiye devriminden bahsedecek olursak bu devrimi hazırlayan iki ana etkiden bahsedebiliriz.
İlki; bu milletin siyasi liderleri çok güçlü oldu. İmparatorluk bakiyesi olmanın alamet-i farikası olsa gerek, toplumu büyük vizyona sürükleyen bu milletin kendinden olabilen büyük liderleriydi.
İkincisi; modernleştirme süreçlerine sokulamamış, Anadolu'da inancıyla, itikadıyla saf kalmış, kendi tarihine kendi inancına kendi kültürüne bağlı insanların varlığı.
Anadolu'nun bu saf kalmış insanları kendi büyük siyasi liderlerini bulabildiği kadar mütefekkirleri alıp baş tacı etti ve yüceltti. Sn. Erdoğan ile gerçek anlamda gönül bağı kuran ve ne istediğini bilen yegâne topluluk bu milletin gadrine uğramışlarıdır. Siyasetin doğrudan aktörü olanlar daha büyük iş insanlarının güçlü pozisyonları zaafa uğrayınca bu zaaf itikat zaafına çabuk dönüşüyor.
Oysa Anadolu'nun gadrine uğramışları refah payından en az istifade eden topluluk olduğu hâlde ülkeye, millete ve AK Parti devrimlerine ve onun liderliğini yapan Sn. Cumhurbaşkanı'na hayallerindeki büyük Türkiye'ye ulaşmak için en sadık kitleyi oluşturmaktadır.
Bizim mahallerin sivil toplum örgütleriyle ilgili dertlendiğim konu çoktur. Hatta geçtiğimiz yıllarda Birlik Vakfı Bursa Şubesi'nden başlayarak birçok ilde "muhafazakâr camiada tefekkür ve kanaat önderi krizi" başlıklı seri konferanslar vermiştim.
"Önceki yıllarda yetişmiş insanımız azdı; az sayıda insandan kanaat önderi çıkarma kapasitemiz daha çoktu. Bugün akademide ve farklı alanlarda yetişmiş insan çok; fakat sivil toplum örgütleri onları sahneye çekemiyor."
İlim Yayma Ödülleri basın toplantısında ödül süreçlerinin başkanı, yöneticileri, İlim Yayma Cemiyeti Başkanı Sn. Yusuf Tülün ve İlim Yayma Vakfı Başkanı Sn. Bilal Erdoğan başkanlığında bir heyet saygın bir gazeteci grubuna bilgilendirme yaptı.
İlim Yayma Ödülleri'nde sosyal bilim ödülünün olması beni başından beri heyecanlandırmıştı. Bütün arkadaşlar kıymetli sorularını sorarken ben de:
"Son dönemlerde savunma sanayi başarıları çok gündem oluyor, gündem olmayı da hak ediyorlar. Fakat zihniyetin millileşmesi teçhizatın millileşmesinden daha önemlidir. Batı medeniyeti kendi dışındaki bütün dinleri, bütün medeniyetleri yok saydığı için akademisyenlerimiz derin bir kompleks içindeler. Zihniyetin millileşmesi sosyal bilimlerden başlar. Umarım İlim Yayma Sosyal Bilimler Ödülleri zihniyetin millileşmesi açısından bir çığır açar ve inkişafa dönüşür."

6