Bu hafta İspanya'nın Valencia kentinde, Filistin meselesine odaklanan ve uluslararası düzeyde dikkat çeken önemli bir toplantı gerçekleştirildi.
Gazze katliamının ilk yılında Kayıt Altında İnisiyatifi'ni kurmuş; Rami Kütüphanesi'nde bir ay süren kapsamlı etkinlikler düzenlemiştik. Bu süreçte Filistin'de yaşanan hak ihlallerini birçok farklı alanda kayıt altına alırken, İnsanlık Mahkemesi fikrinin yeniden canlanmasına yönelik güçlü bir kamuoyu gündemi oluşturmuştuk. Ayrıca Şifa Hastanesi Belgeselinin tanıtımını, geniş bir medya katılımıyla birlikte kamuoyuna sunmuştuk.Bilindiği üzere devletlerin etkisiz kaldığı durumlarda insanlık vicdanı devreye girer; akademiden hukuka, sivil toplumdan medya alanına kadar pek çok başlıkta farklı inisiyatifler ortaya çıkar. Valencia'daki buluşma da bu çabanın bir parçası olarak, Filistin'de yaşanan ihlallerin hukuki ve ahlaki boyutlarını tartışmaya açmayı amaçladı.Bu bağlamda, "İnsanlık Mahkemesi" olarak bilinen ve dünya çapında tanınırlık kazanan sivil yargılama girişimleri yeniden gündeme gelmiştir. İlk kez Vietnam Savaşı sırasında Bertrand Russell öncülüğünde kurulan Russell Mahkemesi, devletlerin hesap vermediği alanlarda vicdanî ve hukuki bir kayıt oluşturmayı hedeflemişti.Russell Mahkemesi, 1966 yılında filozof Bertrand Russell'ın öncülüğünde, Vietnam Savaşı'nda ABD'nin işlediği savaş suçlarını incelemek amacıyla kuruldu. Jean-Paul Sartre'ın da aktif rol aldığı bu mahkeme, resmî bir statüye sahip olmamasına rağmen sivillere yönelik saldırılar, kimyasal silah kullanımı ve uluslararası hukukun ihlali gibi başlıklarda kapsamlı tanıklıklar topladı. İstanbul'da kurulan Gazze Mahkemesi (Gazze Tribunal) ise Russell geleneğini günümüze taşıyan iki aşamalı bir yapı olarak kurgulandı. İlk aşamada; hukukçular, akademisyenler, gazeteciler ve tanıklar aracılığıyla İsrail'in Gazze'deki askerî operasyonlarının soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar bağlamında delillendirilmesi hedeflendi.İkinci aşamada ise toplanan bu deliller üzerinden hukuki ve ahlaki bir hüküm oluşturularak uluslararası kamuoyuna sunulması, özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BM mekanizmaları üzerinde baskı kurulması amaçlandı. İstanbul'un mekân olarak seçilmesi, hem tarihsel vicdan vurgusu hem de küresel Güney'in sesini merkeze alma iddiası açısından sembolik bir anlam taşıdı.İstanbul 2 No'lu Barosu tarafından Türkiye'deki 9 hukuk fakültesinde toplantılar düzenlenmiş; bu toplantılarda Gazze'de yaşanan soykırım ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde İsrailli yöneticiler hakkında yürütülen yargılama süreci konusunda genç hukukçular bilgilendirilmiştir.
Bu çalışmaların finali olarak, Boğaziçi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nden katılan hukukçular ile Valencia Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden ve farklı ülkelerden gelen hukukçuların iştirakiyle uluslararası bir konferans gerçekleştirilmiştir.
Kayıt Altında İnisiyatifi'nin kurucusu olarak ben de bu toplantıya katıldım ve çalıştay müzakerelerinde şu hususu gündeme getirdim:"Bugün küresel bir sisteme karşı mücadele ediyoruz. Yaklaşık 100 yıldır dünyada bir Siyonist hegemonya kurulmuş durumda ve bu yapı gücünden neredeyse hiçbir şey kaybetmedi. Gazze soykırımı karşısında insanlık vicdanı ne zaman harekete geçip kolektif bir şekilde dünya gündemi oluşturduysa, İsrail ve ABD o zaman bu baskıyı dikkate almak zorunda kaldı. Dünyanın bir yerinde yapılan bir etkinlik, başka bir ülkede de karşılık bulmalı.
''Tüm bu faaliyetlerin her biri, bir noktadan akarak büyük nehirlere dönüşmelidir. Bu nedenle küresel ölçekte yürütülen bütün bu çalışmaların, ortak bir organizasyon altında toplanarak kurumsal bir hafızaya dönüştürülmesi gerekir. Zira parça parça yapılan faaliyetler zamanla unutulmaya ve gündemden düşmeye mahkûmdur."
Uluslararası konferanslar aynı zamanda karşılaşmalara da fırsat verir. Akademik birikimiyle, İzmir'de Millî Gençlik Başkanlığı döneminden tanıdığımız Prof. Refik Korkusuz'un öğrencilik yıllarından dostu olan kıymetli
4