Araştırma rakamları siyasetçilere ne söylüyor

AK Parti, iktidara geldiği günden bu yana siyaseti, kamuoyu araştırmaları üzerinden test etmeyi kurumsal bir kültür haline getirmiştir. Bu yaklaşım, 2004 yılında dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in kamu kurumlarına gönderdiği genelgeyle kurumsallaşma yönünde ilk adımını atmıştır. Bu genelgeyle birlikte kamu hizmetlerinin halka sorulması, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi ve siyasal karar alma süreçlerinde kamusal denetimin tesis edilmesi amaçlanmıştır.

Siyasal kararların rasyonelleşmesi, kamu politikalarının etkinliği ve toplumsal meşruiyetin güçlendirilmesi açısından bu yaklaşım önemli bir yeniliktir. AK Parti'nin icraatlarını ve politikalarını kamuoyuna test ettirerek yönlendirmesi, partinin uzun ömürlü olmasının ve yönetimde istikrar sağlamasının temel sebeplerinden biri olmuştur. Bu yöntem, siyasal katılımın dolaylı bir aracı haline gelirken aynı zamanda temsili demokrasinin kalitesini artırmıştır.

Zamanla bu yöntemi diğer partiler de benimsemeye başlamıştır. Ancak bu aktörler arasında, süreci AK Parti kadar kurumsal ve metodolojik bir şekilde yöneten başka bir yapı oluşmamıştır. Birçok siyasi parti açısından kamuoyu araştırmaları, medya manipülasyonunun bir aracına dönüşmüş; veriler kamuoyuna bilimsel analizden uzak, stratejik iletişim amacıyla servis edilmiştir. Bu durum, özellikle Altılı Masa sürecinde belirginleşmiş ve seçim öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun %55-60 bandında oy alacağı yönündeki öngörüler, yaklaşık 20 araştırma firması tarafından dillendirilmiştir. Ancak 2023 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda Kemal Kılıçdaroğlu'nun oy oranı %45,06, ikinci turda ise %48,09 olarak gerçekleşmiştir. Bu tür örnekler hem araştırma firmalarının metodolojik güvenilirliğine hem de siyasi elitlerin siyasal gerçeklikle olan bağlarına yönelik ciddi soru işaretleri yaratmaktadır.

Rakamlar üzerinden konuşacak olursak, AK Parti kurulduğu günden itibaren birinci parti pozisyonunu korumuştur. 2024 yılında yapılan yerel seçimlerde ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi, belirli büyükşehirlerde birinci parti konumuna gelmiştir. Bu başarıya rağmen, o dönemde CHP'nin genel seçim potansiyeli hâlâ %22-24 bandında seyretmekteydi. Yerel seçimlerdeki başarı, seçmenin "kazanana yönelme" eğilimiyle birleşmiş; bu etki CHP'nin oy oranını kısa sürede %30 bandına taşımıştır. Özellikle İYİ Parti'den gelen %5'lik seçmen geçişi, bu sıçramanın ana nedenlerinden biri olmuştur.