Ya Muslera olmasaydı!

Galatasaray kendi sahasında iki kırmızı kart gördüğü maçta Alanyaspor'la 2-2 berabere kaldı. 45 bine yakın izleyicinin önünde oynanan karşılaşmayı, kırmızı kart öncesi ve sonrası şeklinde yorumlamak doğru olur. Maça hızlı başlayan, sağlı sollu ortalarla rakip alana yerleşen Sarı-Kırmızılılar Mertens ve Icardi'nin golleri ile 2-0 öne geçince fark geliyor beklentisi oluştu. Gerçekten, 31.dakika da Boey'in gördüğü kırmızı karta kadar müthiş bir Galatasaray vardı sahada. Kaçırdıklarını da hesaba katarsak çok farklı bir skor yakalamaları olasıydı. Taraftarın coşkusu ile Alanyaspor'u kendi ceza sahasına hapseden baskılı, temposu yüksek ve güzel bir oyun izledik. Boey'in rakibine yaptığı faul sonrası gördüğü kırmızı kart çok tartışıldı. Sarı-Kırmızılı yöneticiler ve teknik adamlar, "ağır bir karar" olduğu yönünde tepkilerini dile getirdiler. Gerçekten yapılan hareket, sertlik ve rakibi sakatlayacak bir hamle değildi. Gole giden bir oyuncuyu engellemekten verilen bir kırmızı karttı. Verilir mi, verilmez mi tartışması sürüp gidecektir şüphesiz. Bu tartışmanın temel nedeni ise belli bir standardın olmayışından kaynaklanıyor. İlk yarıyı önde kapayan Galatasaray, ikinci yarı eksik oynamanın acısını çok fazla hissetti. Şampiyonluğa oynayan, üst düzey oyunculardan oluşan bir takımın eksik kalması karşısında oyundan çok çabuk düşmesi yadırgandı. Avrupa'da ya da başka yerlerde 10 hatta 9 kişi kalan takımların nasıl mücadele ettiklerini görüyoruz. Galatasaray'ın galibiyeti koruma adına, geriye yaslanması kabul edilecek bir taktik olamaz. Okan Buruk yaptığı değişikliklerle oyunu elinde tutabilirdi. Yapamadı. Bir başka sorun ise takımın özellikle orta saha oyuncularının fiziksel yorgunluklarıydı. Direnemediler. Mücadeleden kaçındılar. Top tutmakta, pas yapmakta zorlandılar. Sahayı ve topu Alanyaspor'a bıraktılar. Oyunu ceza sahasında kabul ettiler. Okan hoca takımı ceza yayının önüne dizdi resmen. Rakip üstüne gelsin diye davetiye çıkardı.