Vasatlık ölüm getirir

Bolu Kartalkaya'da Grant Kartal Otel'de 78 canımız yanarak gitti.

Acımız büyük

Her nedense hiç ara vermeden sürekli acılar yaşıyor. Acılarımız büyüyor ve sonra o acılarımız sönmeden yeniden bir başka büyük acı yaşıyoruz.

Aynı acı döngüsünü yaşayıp duruyoruz.

Olayı genelden görmek yerine özelde vaka bazında analizlerle yetinip duruyoruz. Oysa bu kadar acının peşpeşe gelmesinde bir genel sorun olduğu apaçık belli.

Süreci sorgulamaz ve sadece sonuçlar ile uğraşırsak sorunun kaynağını göremeyiz, anlayamayız ve de çözemeyiz.

BoluKartalkaya yangını ile ilgili en önemli veriyi paylaşayım: Teknoloji seviyemiz

1997 yılından 2007 yılın kadar Orta ve yüksek teknoloji ürün ihracatımızın payı yüzde 185'dan yüzde 36,9'a yükseliyor.

Ve 2007 sonrası

Adeta teknolojik ilerlememiz duruyor. Aradan geçen 17 yılda teknoloji seviyemiz sadece 4,1 puan artıyor.

Dünya teknoloji seviyesinin hızla değiştiği bu fırsat döneminde Türkiye adeta yerinde sayıyor.

Bir ülkenin teknoloji seviyesi nasıl ilerlemez Veya bir ülkede bilim neden durur

Tek bir cevabı var: Vasatlık.

Vasatlığın temelinde ise eğitim sistemi yer alıyor. Bugün her ile üniversite ile adeta soran-sorgulayan ve özgür fikir kavramını yitiren yükseköğretim sistemini oluşturduk.

Çok üniversite ve az eğitim.

Hatta öğrenciler ile bir araya gelmesi bile sakıncalı bazı öğretim kadrosu Sonuç ortada.

Ya liseler

Her lise nerede ise bilimsel yapıdan kopartılarak imam hatiplere dönüştürülmüş durumda. Bunlar yetmedi ilkokullar bile imamlarla beraber dini bütün eğitim için karmaşıklaştırıldı.

Savunma şu: Ne yani, çocuklar dinlerini mi öğrenmesin!

Vasatlık, siyasetin dilinde o kadar cesaret buluyor ki; dün söylediklerini sanki hiç söylememişler gibi kendileri dile getirebiliyor.

Cehalet cesareti tüm topluma yayılmış ki, iyi eğitimlilere "giderlerse gitsinler" diyebiliyoruz. Hatta cehalet cesareti "artık doktor bile dövebiliyoruz" seviyesine ulaştı.

Kasadan tek kuruş çıkmayacak denilen KÖİ projelerine her yıl milyarlar ödüyoruz ama hala kasadan tek kuruş çıkmıyor cümlesi hakim görüş.

Veya "ben bu görevde olduğum sürece" cümlesi o kadar sıradanlaştı ki, sanki o sözleri bir başkası söylemiş. Ya da 70'lerde 80'lerde yapılan işleri biz yaptık demek gibi.

Liyakat!

Liyakat o kadar önemli o kadar önemli ki; devletin temelini oluşturan sistemdir diyebiliriz. Sanki "işi ehline verin" emri bize söylenmemiş gibi işi itaatkarlara veriyoruz.

Ve cehalet kesimler de bundan "intikam alıyoruz" ruhu ile kıvanç duyabiliyor.

Ne yani, işi bizden olmayana mı vereceğiz!

Liyakat kalkınca uzun vadede toplumda okumak-çalışmak bir değer ifade etmez noktaya gelir.