"Vicdan huzuru, Anadolu duası"

Bu aralar canımızı çok acıtıyorlar.

Bir itirafta bulunayım mı bazen umutsuzluğa kapıldığım da oluyor.

"Bazen konuştuklarımızı gerçekten dinleyen var mı

Sesimiz, sözümüz insanlara ulaşıyor mu" diye düşünüyorum.

Sosyal medyada ağzından salyalar akıtarak, kuduz köpekler gibi yorum yapanların, milleti anlamaya çalışmak yerine aşağılayanların, hor görüp, itip kakmayı marifet sayanların çok tık aldığı,

Paylaşıldığı, konuşulduğu dönemlerdeyiz.

Sözün şehvetine kapılıp gidenler, bir dönem ellerinde tuttukları gücün sarhoşluğunun etkisinde hareket edenler öyle yorumlar yapıyorlar ki, bu milletin bir evladı olarak gazetecilik mesleği adına ben utanıyorum.

"Nerede yanlış yapıyoruz" sorusunu sormadan edemiyorum...

Irak'ın Kuzeyinde şehit verdiğimiz 12 vatan evladını kara toprağın bağrına uğurlarken ülkece yaptığımız tartışmalar bir zihinsel çılgınlık, akıl tutulması haline gelmiş vaziyette.

Artık iyinin, doğrunun, insani değerlerin yerini bağırış, çağırışın, küfrün, hor görmenin aşağılamanın aldığı dönemleri yaşıyoruz.

Yıllarca ekranlardan, gazete köşelerinden "duayen" diye pazarlanan isimlerin maskesi bu zor zamanlarda düşüyor aslında.

Görmek isteyen de görüyor.

Varsın bizim sesimiz az çıksın,

Varsın bizi az kişi okusun.

Mesele insanlığın tarafında kalabilmekle ilgili,

Bu Gazze konusunda da böyle, terörle mücadele konusunda da böyle...

Kendinize şöyle sorun, "fonlananı, yandaşı, mangırcısı, yancısı" gerçekten gazetecilik mesleğinin gereği olarak mı kelam ediyor, yoksa belli ajandalarla mı hareket ediyorlar Linç kampanyaları nasıl fonlanıyor... CHP'li Eren Erdem'in "Ayda 2 milyon lira veriyorduk" dediği paralar kimlerin cebine giriyordu

Gazetecilik mesleğinden kazanılabilecek rakamlar belliyken bu insanlar bu lüks yaşamlarını nasıl sağlıyor

Zira kendi adıma kalemimi de kelamımı da Allah şahit gerçekten bu memleket, millet davasının bir parçası olarak hissederek paylaşıyorum.

Dilim döndüğünce bu ülke için bu millet için gerçekten yüreğimizden dökülenleri anlatmaya çalışıyoruz. Çapa Tıp Fakültesi'nin bahçesinde karşılaştığımız hanımefendinin, "Sizi çok takdir ediyorum" sözü, Niğde'de bir lokantada anne-babamla tesadüfen tanışan Hikmet Bey'in "Vatana hayırlı bir evlat yetiştirmişsiniz" övgüsü bize yetiyor. Öyle ki muhabbet Niğde'den İstanbul'a taşınıyor. Hatta birlikte kuru fasulye kaşıklanıyor. Fotoğraf da o akşamın hatırası...

Dedim ya yazdıklarımızın, söylediklerimizin alıcısı çok olmayabilir, çok tıklanmayabilir çok popüler olmayabilir gündem belirleyip tartışılmayabilir ama doğru yerde durmanın da kıymetli bir getirisi var.

Vicdan huzuru, sessiz çoğunluğun takdiri, duası...

Mayasında yoğrulduğum Anadolu'nun Niğde'si bizi böyle kodlamış olmalı. Ya ağzını her açtığında milleti hor gören, aşağılamayı marifet sayan, Batı başkentlerinin ağzıyla konuşan, ülke adına atılan her adımı aşağılayanlar nasıl kodlanmışlar

Takdir milletin elbette...

MESELE KİMİN KİME SARILDIĞI...

BDP milletvekili Gültan Kışanak ile "Ciger Birindar' kod adlı PKK'lı teröristin Şemdinli'de kucaklaştığı bu fotoğraf bir dönemin sembolüydü. Terör örgütü PKK'nın yol kestiği, haraç kestiği, çocukları dağa kaçırdığı, karakolları basıp, öğretmenleri, çocukları katlettiği, "Gündüzler TC'nin, geceler bizimdir" diye nara attığı günlerden bugünlere geldik. "Ciger Birindar" ne oldu" diye merak ediyorsanız hemen söyleyeyim.