Partizanca

Antalya'daki teleferik kabinini parçalanması olayını hiç hafife almayın. 1 kişi öldü. 7 kişi yaralandı. Ama onlarca can kaybı da olabilirdi.

Ve kendinize şu soruyu sorun:

"Bunlar gerçekten talihsizlik mi yoksa aslında önlem alınması gereken iş kazaları mı'

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek talihsiz bir kaza olduğu görüşünde.

Ama sosyal medyada konuşulanları sizinle paylaşayım. Kararı siz verin.

Öncelikle kaza anında bir restoranda eğlendiği öğrenilen Başkan Muhittin Böcek'in olay yerine 4 saat sonra gelmesi eleştiriliyor.

Sonra bakımdan sorumlu olan şirket hedefte; Kılıçdaroğlu'nun eski avukatı Mustafa Kemal Çiçek sosyal medyadan,

"ANET A.Ş. adlı sorumlu belediye şirketi, asli işi olan bakımları yapmak yerine; arpalığınız haline gelirse; şimdiye kadar şans eseri yaşanmamış felaket, kapıyı çalar!" diye yazdı.

Zira şirketin başındaki isim CHP'li Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz.

Ayrıca, Makine Mühendisleri Odası Antalya Şubesi'nden "2017'deki ruhsatlandırmadan sonra bize bakım talebi gelmedi" ifadesi paylaşıldı. Mesele partizanca yaklaşım mı

Eski CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas'ın kayıtlara geçen açıklamasını hatırlıyor musunuz Partizanca kadrolaşma itirafıydı zira. "100 kişi alınıyorsa işe, 35 CHP, 15 İYİ Parti, 15 diğerleri, 20-25 de İBB kariyer" diye anlatmıştı bu durumu. Acaba Antalya'da durum nasıldı

Beşiktaş'ta 29 kişinin yaşamını yitirdiği eğlence merkezine itfaiye raporu olmadığı halde ruhsat verildiği ortaya çıkmıştı.

İşçiler acil çıkış kapısı olmadığı için feci şekilde can verdi.

Şimdi bu olayı iş kazası diye geçiştirecek miyiz

Değerlendirmenizi isterseniz şöyle yapın. 5 yılda İstanbul'daki otobüslerde 823 bin 915 kez arıza meydana gelmesi normal mi Ve otobüs üreten firmayı eleyip, CHP Milletvekili Özgür Karabat'a yakın şirkete ihale veren İmamoğlu'nun tüm tepkilere rağmen aynı şirkete tekrar ihale vermesinin sebebi ne olabilir

Allah korusun, İstanbul'da bir otobüs faciası yaşanması durumunda buna da "talihsiz bir kaza" deyip geçecek miyiz

İnsanların cayır cayır yanmasını mı bekleyeceğiz.

Takdir milletin...

"İFTİRACILAR"

Yalanın bu kadar kolay söylendiği, bu kadar etkili olduğu, gazetecilerin bile bu yalanlara bodoslama ortak olduğu ve sonra hiç utanmadan yoluna devam ettiği böyle bir dönem oldu mu bilmiyorum. Ancak yalanların toplum üstünde çok ama çok etkili olduğu görülüyor. Zira artık sorup sormadan, sorgulamadan birçok meseleyi gerçekmiş gibi algılayanların sayısı artıyor. Bayram sohbetlerinde mesele dönüp dolaşıp siyasete geliyor. İşin acı yanı üniversite mezunu, okumuş, görmüş geçirmiş diye düşündüğümüz insanların bu yalan girdabına kapılıp gittiğini görünce insan dehşete kapılıyor. Bu bayramın önemli başlığı elbette seçim sonuçlarıydı. Her ne kadar ben bu konulara girmeme kararı alsam da kaçamadım elbette.

"Başkanlık katında Jakuzi" ve "İsrail'in savaş uçaklarına jet yakıtı satıldı" yalanı en favori konular oldu. İşin ilginç yanı "jakuzi iddiası yalan" diyorsunuz, o yalan da peki "6 bin metrekare başkanlık katı da mı yalan" diye soruyor.

"İsrail savaş uçaklarına jet yakıtı satıldı" bir iftira diyorsunuz.

"O zaman niye şimdi yasaklıyorlar" diye cevap veriyor.

Sağlıklı muhakeme, düşünme, değerlendirme ihtiyacı hissetmeyen kitle büyüyor.

Sosyal medyada zincirleme reaksiyon şeklinde dolaşıma sokulan bu karalama bilgilerinin sayısı arttıkça gerçeklik algısı da değişiyor.

Sizin tek tek bunları düzeltme çabanızsa güneş görmüş kar gibi eriyor.

İşimiz iletişim olduğu halde bu zihinsel saldırılarla mücadele etmekte gerçekten zorlanıyoruz.

Bu yüzden özellikle iftiracılara karşı hukuk yolu çok hızlı işlemeli.