Hayatta bazı anlar vardır ölene kadar unutulmaz...
Benim için Niğdeli Halk Ozanı Ali Ercan ile yaptığımız keyifli sohbet tam da böyle bir zaman dilimiydi...
Asırlık çınar yokluğu da görmüş, çokluğu da...
Bozkırın Tezenesi Neşat Ertaş ile aynı dönemin saz, söz üstatlarından Ali Ercan, söze önce çocukluğundan başladı.
Yokluk yıllarını anlattı...
Ne de olsa dünyayı kasıp kavuran en büyük ekonomik krizlerden biri olarak anlatılan Büyük Buhran döneminde doğmuştu.
1931 doğumlu olan usta sanatçının çocukluğu İkinci Dünya Savaşı'na denk gelmiş, genç Cumhuriyet gibi o da sancılı yıllarda büyümüştü...
Kuru ekmeğe muhtaç zamanlardan, Unkapanı'ndaki İMÇ bloklarında kasetlerin yüzbinlerce sattığı dönemlere uzanan hayatını ikiye ayırıyor.
Birinci Ali Ercan dönemi, daha çok yürek yangını, aşk acısı çeken türküler, filmler, konserler üstüne, biraz hızlı zamanları...
Ancak Halk Ozanı Ali Ercan hacca gidip geldikten sonra tüm dünyasını sil baştan yenilemiş.
Bu bölüme "2. Ali Ercan dönemi" diyor halk ozanımız; tövbe kapısının açılmasının ardından yayınladığı ilahiler özellikle Anadolu'da dillerden dillere geçmiş.
Özellikle "Medine'ye varamadım" ilahisi, peygamber efendimize yönelik yazdığı şiirleri yüreklerin pasını alıp, gözleri nemlendiriyor.
Keyifli sohbetimizde Yunus Emre ve Köroğlu'ndan övgüyle söz etti, şiirlerini, parçalarını okudu...
Karşımızda 94 yaşında bir çınar vardı...
Güçlü hafızası, hala sazın tellerine vurabilmesi, söylediği parçalar, anlattıkları tam anlamıyla bir söz şöleni gibiydi.
Babam Recep Güneş'in üstatla yıllar önce plakçılar çarşısındaki bir anısını anlatması herkese sürpriz oldu.
Yerel sanatçılardan Ahmet Arslan ve Şair Hasan Korkmaz'ın evinde benim ömrümün sonuna kadar unutamayacağım keyifli bir hasbihal oldu.