Muasır medeniyet seviyesi

Muasır medeniyet hala Avrupa'da mı

Yazıya bir soruyla başlamak istedim.

Zira sormak, sorgulamak, cevaplar aramak iyidir.

Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlarken muasır medeniyet seviyesine bir perspektif açmak istedim. Osmanlı'nın çöküş dönemi, Cumhuriyetin kuruluşu Batı'nın yükseliş dönemine denk geldiği için Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesi için Batı'yı göstermesi normaldi elbette.

Ancak bu hedefte pusula hala Batı'yı mı gösteriyor bence tartışılmalı...

Hele ki Gazze'den sonra...

Hatırlayın ne diyordu, Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, "Hamaslıları etkisiz hale getirmek için sivillerin öldürülmesi normal, bu kayıplar kabul edilebilir." Yani İsrail'in katliamlarına vize veriliyor bu katliam için silah yardımı böyle savunuluyor. Oysa aynı Almanya, Türkiye tek bir sivili dahi kasıtlı hedef almadığı halde Türkiye'yi karalıyor. Terörle mücadele sürecinde silah ambargosu uyguluyordu. Aynı şekilde Filistin bayrağı taşıyanları yerlerde sürükleyerek gözaltına alırken, PKKYPG paçavralarıyla İsrail bayrağını birlikte sallayanlara polis korumasında gösteri yaptırıyordu.

Mesele sadece Almanya ile de sınırlı değil aslında bu yüzden muasır medeniyet seviyesi konusunda insanlık değerleri konuşulacaksa Batı'nın bize verebileceği bir ders olup olmadığı tartışmalı. Hele ki refahını sömürü düzeniyle sağlamış olan ülkelerin karanlık geçmişi ortadayken...

Meselenin bir başka boyutuysa teknoloji ve kalkınma hamleleriyle ilgili.

Bu konuda da Batı hala güçlü belki ama egemen güç konumunu kaybediyor. Muasır medeniyet seviyesi diye gösterilen Avrupa, İHA teknolojisinde çuvalladı mesela... Türkiye kısa sürede bu alanda pazar lideri konumuna yükseldi. Aynı şekilde otomotiv sanayisindeki gelişmeleri de ıskalamış gibi görünüyorlar. Alman otomobil devinin Çin karşısında tutunamayıp, fabrikalarını kapatıp, on binlerce işçiyi kapının önüne koyacak olması ibretlik aslında. Aynı şekilde Çin'e ziyaret gerçekleştiren Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock'u ciddiye alıp karşılamaya gelen bir Çinli yetkili olmaması da öyle... Yani her ne kadar Almanya hala Avrupa'nın ekonomik devi olsa da çığır açan teknolojilerde, savunma alanında ve siyasi arenada güç kaybediyor. Zira liderlik krizi yaşıyor. Rusya lideri Putin'in "Kuzey Akım 2 hattı aktif Almanya'nın düğmeye basması yeterli ama basamıyor. Zira müttefiki ABD engelliyor, bu nasıl müttefikse!" ifadesi anlamak isteyen için çok önemli bir mesaj aslında.

Zira aynı Putin, "Erdoğan'la her konuda anlaşamıyoruz. Ama ülkesinin çıkarlarını sonuna kadar savunan, verdiği sözü her zaman tutan bir lider, o olmasaydı TürkAkım projesini yapamazdık" dediğini de unutmamak gerekiyor. Aynı şekilde Kuzey Akım 1 boru hattının havaya uçurulduğunu ama TürkAkım'a kimsenin dokunmaya cesaret edemediğini de hatırda tutmak gerekiyor. Neyse konuyu çok uzatmayalım. Muasır medeniyet seviyesi mücadelemiz sürüyor.

Bu konuyla ilgili dengeler değişiyor. Batıdan doğuya doğru kayan bir güç ekseni var. Örneğin trilyon dolarlık şirketler artık Avrupa'dan değil Çin'den, ABD'den çıkıyor. Yani Avrupa cazibesini yitiriyor. İngiltere'nin AB'den kaçıp canını kurtarmasından da bunu anlamak mümkün...

Türkiye ise bu süreçte sadece geçen yıl 245,3 milyar dolarlık sanayi ürünü ihracatı başarısı elde etti.

Sözün özü Türkiye'nin eksen kayması yaşadığını iddia edenler bu değişimleri ya iyi okuyamıyor ya da fonlanan zihinsel kodlarla konuşuyor.

Bu yüzden muasır medeniyet mücadelesinde bizim tek bir pusulamız var. O da Ankara... Dünyaya insanlık dersi veren, mazlumun sesi olan ülkemizle gurur duyabiliriz. Ve net olarak şunu söyleyebiliriz.

Tam bağımsız Türkiye mücadelesinde ülkemizin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu savunuyor; bunun mücadelesini veriyoruz...

Bu da ancak güçlü liderlik ve siyasi istikrar ile yani sırtını millete yaslayarak siyaset yapanlarla oluyor. İkbalini Batı başkentlerinde arayanlarla değil. Sözümüzü yaşasın Cumhuriyet diyerek bitirelim.

Takdir milletin elbette...

ENKAZ ALTINDA

Zeytin gözleri, kirloş yüzüyle bize bakıyor. Ne neden bombalandığını biliyor ne de insanın nasıl bu kadar kötü olabileceğine aklı eriyor. Filistin'de katledilen binlerce çocuktan biri olmasına ramak kala sıkışıp kaldığı enkazın içinden arama-kurtarma ekiplerine elini uzatmaya çalışıyor. Tüm sevimliliği ile kendilerini bu cehennemden çekip almalarını umut eden gözlerle bakıyor. İsrail Gazze'de katliamlarını sürdürüyor. Her gün kurduğumuz bu cümleye her gün yeni ölümler, zulümler ekleniyor. İsrail Parlamentosu tamamen keyfi bir kararla en son Birleşmiş Milletler'in Gazze'deki Mültecilere Yardım Ajansı'nı yasakladı. Yani Gazzelilerin, yiyecek, ilaç, en temel yaşam malzemelerine ulaşmasını dahi vicdansızca engelledi. Gazzelileri ağır ağır öldürmek için yeni bir hamle yaptı. Net olarak söylemek gerekir ki yaşadığımız bu dönem Gazze'den önce Gazze'den sonra diye ikiye ayrılacak. Ve İsrailliler ömürleri boyunca bu soykırımcı yaftasıyla, utançla yaşayacaklar.