Esed, Erdoğan'ı dinleseydi

Esed rejimine muhalif gruplar Halep'e doğru ilerledi.

Bir yanda 2016'da sürüldükleri köylerine, evlerine dönenlerin yaşadığı sevinç, diğer yanda Halep içinden Suriye'nin güneyine doğru kaçmaya çalışan binlerce kişinin görüntüsü kameralara yansıyor. Esed muhalifleri İdlib'in tamamında, Halep'in büyük bölümünde kontrolü sağladı.

Peki nasıl oldu da böyle oldu ve Halep'e yönelik başlatılan "Saldırganlığın Caydırılması Operasyonu" neden şimdi yapılıyor Günlerdir güvenlik analistleri konuyla ilgili yorumları paylaşıyorlar. Benim burada sizlerin dikkatine sunmak istediğim asıl mesele 13 yıldır ülkesini iç savaş koşullarında, kan gözyaşı ve acı içinde bırakan Esed'in son 5 aydır da yine yanlış hamleler yapıyor olmasıyla ilgili.

Zira hatırlayın 29 Haziran'da bir Cuma çıkışında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esed'e çıkış yolunu göstermiş, "Suriye'nin içi işlerine karışmak gibi bir derdimiz yok" mesajı vermişti...

Erdoğan, Esed'e daha sonra da defalarca benzer mesajlar yolladı.

Ancak bu mesajları Şam'daki sarayın duvarlarına çarpıp döndü... Her seferinde ya görmezden geldi ya da içine düştüğü acziyetin fakında değilmiş gibi üstenci bir dille cevaplar verdi... Oysa Erdoğan'ın mesajları samimiyet ve dostluk yüklüydü, bölgedeki tehlikeleri ve yaşanan değişimi okuyan bir devlet adamı bakış açısı yüklüydü.

Erdoğan'ın "Biz komşumuz Suriye'ye dostluk elimizi daima uzattık ve uzatırız. Adil, kapsayıcı yeni bir toplum sözleşmesi temelinde kucaklaşan Suriye'nin yanında oluruz." mesajı dahi ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanması açısından Türkiye'nin durduğu yeri gösteriyordu... Türkiye yıllardır Suriye parçalanmasın diye mücadele ediyor.

Şimdi bir de Suriye coğrafyasındaki diğer güçlere bakalım isterseniz.

Rusya; Lazkiye'deki üslerin derdinde "Sıcak denizlere inme hayalini" sürdürmek istiyor

İran; Şii milisler eliyle mezhep eksenli yayılmacılık peşinde, Lübnan'daki Hizbullah'a ulaşım güzergahını açık tutma peşinde

ABD; Küçük İsrail'i oluşturmak için "Teröristan" projesini hayata geçirme peşinde, sözde terör örgütü DEAŞ ile mücadele bahanesiyle Siyonizmin planlarını uygulamaya çalışıyor. Tüm bu planlarsa öyle ya da böyle Suriye'yi parçalanmanın eşiğine getiriyor. Esed güçlerinin Halep Havalimanı dahil çekildiği yerleri terör örgütü PKKYPG'ye bırakması oldukça dikkat çekici.

Muhalif güçler İdlib'te tam hakimiyeti sağlarken, Halep'te şimdi terör örgütü PKKYPG mevzilerini de vuruyor.

Beşar Esed, Şam Devleti gibi küçük bir ülkeye razı gelecek bir siyasetle ABD ve İsrail ile pazarlıklar yaparken aslında hem ülkesini hem de milletini komple kaybettiğini fark etmiyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova'nın ABD ve İngiltere liderliğindeki Batılı güçleri "silahlı ve terörist gruplar aracılığıyla Suriye'de kaos yaymakla" suçlamasını da yabana atmamak gerekiyor. Zira Siyonizm işgal planlarını zamana yayıyor ve iyice çiğneyerek, lokma lokma yutuyor... Rejim ordusunun güç toplayıp geri döneceğiz açıklaması da bu saatten sonra zevahiri kurtarmaktan öteye gidemeyecekmiş gibi görünüyor.

Türkiye olarak bizim beklentimizse bir an önce Suriye'de huzurun tahkim edilmesi, özellikle Halep'ten Türkiye'ye sığınan yaklaşık bir buçuk mültecinin evlerine dönebilmesi.

Erdoğan bu konuda "huzurlu ve güvenli dönüş" mesajı verdi...

Bakalım Suriye cephesi önümüzdeki günlerde nelere gebe olacak

FIRTINALI SULAR

Aralık ayı geldi. Doğal olarak herkes asgari ücretin ne olacağını merak ediyor.

Muhalefet 30 bin lira üstünden istismar siyasetini sürdürüyor.

Sanki bu para hükümetin cebinden çıkacakmış da esirgiyormuş gibi bir hava estiriyor.

Oysa asgari ücretin işveren ödüyor, hükümet sadece verilebilecek en düşük maaşı tespit ediyor. Benim tahminim 23-25 bin aralığında bir rakam olacağı şeklinde umarım herkes gönlüne göre kazanır. Ancak burada benim söylemek istediğim bir başka mesele var.

Kahramanmaraş'ta 155 bininci konutun anahtarı teslim edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, törende CHP'ye "Cumhurbaşkanlığı seçiminde depremzedelere 'bedava konut' vadediyordunuz. Belediyeleriniz niye yapmıyor" diye sordu

Haksız da değil o dönem hatırlayın Kılıçdaroğlu yanına belediye başkanlarını alıyor. "Deprem bölgesinde çalışmamız engelleniyor" diyordu. Peki CHP'li belediyeler neden depremzedeleri unuttu

Ya da böyle bir siyaset anlayışının "Deprem turisti" diye yaftalanması gerçekten haksızlık mı