Bize hep gözyaşları mı düşecek

Bolu'daki otel yangını yüreğimizi de yaktı geçti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yol arkadaşlığı da yaptığı Gültekin ailesini Bolu'da son yolculuğuna uğurlarken gözyaşlarını tutamadı. Bir günlük yas ilan ettik. Milletçe yüreğimiz kanadı ama ne yazık ki zaman zaman bu tür acı hadiseler gündemin ön sıralarına çıkıyor.

Birkaç gün sonra da unutuluyor.

Hatırlarsınız; Beşiktaş'taki gece kulübü faciasında 29 kişi feci şekilde yaşamın yitirmişti. Aynı şekilde bir de teleferik faciası yaşamıştık. Konuştuk, sonra gündemden düştü gitti.

Elbette yargı sürecin takipçisi ama hangi cezayı verirsek verelim giden canları geri getirmek de mümkün değil.

Meseleyi nereye bağlayacağım, işini iyi yapmak, sorumluluk almak ve zihniyet yapımızı değiştirmek zorundayız.

Yoksa kimimiz yolda yürürken bir elektrik akımında can verip gidiyoruz, kimimiz bir otel yangınında...

Demek istediğimi biraz daha somutlaştırmaya çalışayım.

İçişleri Bakanlığı polise talimat verir. O akşam suç ve suçlu ile mücadele için rastgele genel bilgi taraması yapılacak ve en az farazi bir rakam yazıyorum. Bin kişi kontrol edilecek diye... O kontrollerde mutlaka aranan ya da suç unsuru barındıranlar çıkar.

Yani demem o ki sormamız gereken soru şu;

Bolu'daki otel yangınından sonra acaba kaç tane belediye başkanı çıkıp da itfaiye amirini aradı, getirin bakayım bu yıl kaç denetim yaptınız

Bu denetimler hakkaniyetli miydi

Milletin canı bize emanet biz bu emanete ne kadar sahip çıkabiliyoruz diye sordu Ben bir tek İstanbul'daki Arnavutköy Belediyesi'nin yaptığı denetimleri gördüm. Ya da biz bir otel seçerken tüm konforunu aktivitesini araştırıyoruz. Saat kaçta nerede ne yiyip içebileceğimizi, nasıl eğlenebileceğimizi öğreniyoruz da otele girince acil durumda nasıl bir tahliye planı var diye kontrol ediyoruz muyuz

Acil çıkışların yerini, yangın merdivenlerinin durumuna bakıyor muyuz

Yani çuvaldızı yöneticilere batırırken, iğneyi de kendimize batırmamız gerekiyor. Zihinsel bir devrim yapmazsak bu acıları konuşup konuşup ah edip vah edip sonra unutacağız...

Berlin'de bir gurbetçinin anlattığı bir hikayeyi sizinle paylaşmak isterim.

Kırmızı ışık yanmasına karşın bomboş caddede beklemeyip karşıya geçince bir Alman kendisini uyarıyor.

Neden ışığı beklemediğini soruyor...

O da caddenin boş olduğu cevabını verince hiç beklemediği bir karşılık alıyor. "Siz bunun farkındasınız ama küçük bir çocuk sizi örnek alabilir ve kırmızı ışığı beklemek yerine iyi bir mukayese yapamadan yola atlayıp ölebilir" diye konuşuyor. Yani özetin özeti toplumca bazı konulara bakış açımızı değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor...

Gölcük Depremi'nden sonra bina güvenliği ile ilgili tüm algımız değişti mesela, ama bizim büyük acıları beklemeden kendimizi eğitmemiz, güncellememiz gerekiyor...

CHP'li gazetecilerin Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ı kurtarma operasyonu gibi paylaşımlarını da milletimize havale ediyorum...

Ben bu satırları yazarken gözaltına alınanların sayısı 11'i bulmuştu. İnşallah adalet de yerini bulur.

TALABANİ'YE SIRTINI MI DÖNDÜ

Terör örgütü PYD Elebaşı Ferhat Abdi Şahin, köşeye sıkışmış gibi görünüyor. Şam yönetiminin DEAŞ'lı teröristlerin bulunduğu cezaevlerinin idaresini bize bırakın talebine ret cevabı verdi.

Zira elindeki son koz olan DEAŞ yeniden hortlayabilir söylemini de bu şekilde kaybedecek endişesinde. Burada dikkat çekici olansa düne kadar sırtını Irak'ın kuzeyindeki Talabani yönetimine yaslayan PYD Elebaşı Şahin'in şimdi Barzani'nin kapısını çalıyor olması...

Barzani'ye, daha önce ofislerini bombalayıp, kurşunlattığı, yöneticilerini kaçırıp öldürdüğü Suriye Kürt Ulusal Konseyi ile barışmak istediğini söylemiş. Barzani de ENKS heyetini kabul edip, küslükleri kenara koyun mesajları veriyor. Yani Fırat'ın doğusunda yeni senaryolar yazılmaya çalışılıyor. Ama nereden bakarsanız bakın PYD'nin köşeye sıkışmışlık halinin yansımalarını görüyoruz. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, net olarak mesajı verdi. Terör tasfiye edilecek bu mesele sahada ya da masada çözülecek. Gerisi sadece zaman meselesi...