İki çizgi ve uzantıları

Birinci Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında coğrafyamızda çokça çizgiler çizildi. Bu çizgilerin ikisi çok önemlidir ve bugün yaşadıklarımız o iki çizginin neticeleridir.O çizgilerden biri 1. Dünya Savaşı devam ederken, Osmanlı topraklarını İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaştırılan ve Fransız diplomat François Georges-Picot ile İngiliz Yarbay Sir Mark Sykes tarafından çizilen çizgidir.1916 yılında hazırlanan ve adına Sykes-Picot Anlaşması denilen 'operasyonla' çizilen bu çizgi, Rusya tarafından da onaylandı. Ancak 1917 Bolşevik devrimi dolayısıyla Rusya'da rejimin değişmesi bu gizli paylaşım anlaşmasını gün yüzüne çıkardı.İkinci çizgi Meclis-i Mebusan'da ilân edilen, Erzurum-Sivas kongrelerinde teyit edilen ve Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen Misak-ı Milli çizgisidir.Sykes-Picot çizgisi, Anadolu'nun tamamında Türk topraklarının paylaşımını içermesine rağmen, günümüzde en çok güney sınırlarımızı ilgilendiren bir çizgidir. Günümüzün Türkiye-Suriye sınırının belirlenmesinde ne yazık ki Sykes-Picot çizgisinin izleri oldukça fazladır.1921'de Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Gaziantep direnişi, Fransızların ve Ermeni milislerin Sykes-Picot çizgisini tarihe gömdü. Ancak, bu direniş Misak-ı Milli sınırlarının gerçekleşmesine yetmemişti. Güney sınırlarımız bu nedenle hep tartışma konusu olmuştur.Hatay'ın ilhakı, Sykes-Picot çizgisinden kaynaklanan haksızlıkları bir nebze giderse de yerleşim yerlerinin ortasından geçirilen sınırlar, aileleri böldü, arazileri böldü, ailelerin bazı fertleri sınırların ötesinde kaldı, tarlaların bir kısmı Suriye toprağı sayıldı.Bundan dolayı bırakın bugünkü bayramlaşma tartışmalarını, yıllardır bütün bayramlarda güney sınırımızda bayramlaşma hareketliliği yaşanıyordu. Çünkü aileler, akrabalar, yapay bir sınırla birbirinden ayrılmıştı.SÖZDE ARAP, ÖZDE MÜSLÜMAN KARŞITLARIBütün bunları neden hatırlatıyoruz. Çünkü Batı dünyasında var olan İslâm ve yabancı düşmanlığı, Türkiye'de de her geçen gün etkisini şiddetli bir şekilde hissettirmeye başladı. Suriye'de, Esed rejiminin zulüm ve katliamlarından kaçıp Türkiye'ye sığınmaların başlamasıyla ırkçılar harekete geçti.Sözde Arap, özde Müslüman karşıtları meseleyi bağlamından kopararak bambaşka yerlere taşımak istiyorlar. Hatta görünürde Suriyeli göçmenlerden rahatsız olmakla birlikte, aslında Suriyelilerin öz topraklarına dönme ihtimalinden bile rahatsız olduklarını söyleyebiliriz.Bugün 'mülteci' deyip, kızılca kıyamet kopardığımız insanların dedeleri ile dedelerimiz aynı ülkenin vatandaşıydı. Aynı ülkenin nüfus cüzdanını taşıyorlardı, aynı ülke için savaşıyorlardı. Bugün mülteci deyip, her türlü hakareti yaptığımız insanlar, 100 yıl önce savaştığımız sınırlar içinde yaşıyorlardı. Şayet gücümüz yetseydi ve Misak-ı Milli sınırlarını gerçekleştirebilseydik, aynı ülkenin vatandaşı olacaktık.Günümüz dünyasında tabii ki sınırların değişmesi, değiştirilmesi mümkün değil, doğru da değil, ama gönül coğrafyamıza sınır örmeye çalışanları da kabul etmemiz mümkün değil. Evet, o insanlarla belki aynı sınırlar içinde tekrar aynı ülkenin vatandaşı olmamız mümkün olmayabilir. Ama gönül birliğimizi örselemek isteyenlere asla müsaade etmemeliyiz.KİME HİZMET ETTİĞİNİZİ BİLİN!Mülteci tartışmalarının alevlendiği bugünlerin tesadüf olmadığını, zamanlamanın manidar olduğunu göz önünde bulundurmamız