Kendi diliyle düşünemeyen bir millet, kendi geleceğini de başkasının eline bırakmış demektir

Kendi diliyle düşünemeyen bir millet, kendi geleceğini de başkasının eline bırakmış demektir

HÜSEYİN DEMİR

Bir ülkenin kaybettiği toprak geri alınabilir; ama kaybolan dil bir daha kolay kolay dönmez. Çünkü dil, sadece kelimelerin toplamı değildir; o, bir milletin hafızası, düşüncesi, inancı ve varoluş tarzıdır. Toplumların kökleri dille tutar, medeniyetler dille filizlenir. Dil zayıfladığında düşünce bulanır; düşünce bulanırsa iman, ahlak ve irade de zedelenir.

Bugün yaşadığımız şey, tam da budur: Dildeki çözülme, zihindeki çözülmenin öncüsüdür. Gençlerin konuşmalarına, medyanın diline, akademinin literatürüne bakıldığında artık yerli kelimeler değil, yabancı kavramlar hüküm sürüyor. "Globalleşme" denilen şeyin ardında, bir tür kültürel sömürgeleşme dili gizlidir.

Oysa dil, yalnızca iletişim değil; düşünce kurma ve hakikati ifade etme aracıdır. Kendi diliyle düşünemeyen bir millet, kendi geleceğini de başkasının eline bırakmış demektir.

Çözüm Nerede

Bu meselenin çözümü, duygusal bir "dil sevgisi" kampanyasıyla değil; fikrî ve kurumsal bir yeniden inşa süreciyle mümkündür. Dilin kurtuluşu, üç temel alanda yeniden yapılanmayı gerektirir:

1. Teorik Dilin Yeniden İnşası

Bir medeniyet, ancak kendi kavramlarıyla düşünür. Kullandığımız her kelime, farkında olmadan bir düşünce sistemine hizmet eder. "Başarı", "özgürlük", "modernlik", "ilerleme" gibi kavramları başka dillerden aldığımız hâliyle kullanıyorsak, onların anlam dünyasına da teslim olmuşuz demektir.

Kurtuluş, kavram inşasıyla başlar. Kendi kültür ve inanç köklerimizden beslenen, hayatı kendi gerçekliğimiz üzerinden açıklayabilen biryerli teorik diloluşturmak zorundayız. Bu dil; ilimde, sanatta, siyasette, hatta teknolojide kendi terimlerimizi üretmeli. Aksi hâlde her bilginin kölesi, her teknolojinin taklitçisi, her fikrin tüketicisi oluruz.

Teorik dil, bir toplumun düşünce altyapısıdır. Bu altyapı kurulmadan ne bilim bağımsız olur, ne sanat özgür, ne de siyaset iradeli. Düşünce, önce dilde hürleşir.

2. Eğitimde Kavramsal Derinlik Reformu

Eğitim, sadece bilgi aktarmak değil; bir bakış inşa etmektir. Fakat bugünün eğitim sistemi, dili sadece "kurallar bütünü" olarak öğretiyor; oysa dil, bir varoluş biçimidir.

Çocuklarımıza "doğru konuşmayı" değil, "derin düşünebilmeyi" öğretmeliyiz. Bunun yolu da kavramların kökünü öğretmekten geçer. Her kavramın bir hikâyesi, bir değer temeli vardır. "Merhamet", "adalet", "hikmet" gibi kelimeler sadece sözcük değil, birer medeniyet kodudur.

Bu yüzden eğitimde kelimenin ruhunu geri getirecek bir dil bilinci oluşturulmalıdır. Müfredatlar, çocukları kendi dilinin derinliğine alıştırmalı; tarih, kültür, sanat ve inançla iç içe geçmiş bir kavramsal eğitim modeli kurulmalıdır. Ancak o zaman gençlik, "dilini bilmekle düşünmeyi bilmek arasında" bağ kurabilir.

3. Kültür ve Sanatta Yerli Sözün İhyası

Bir milletin şiiri, musikisi, sineması, edebiyatı ve tiyatrosu kendi dilinde can bulmadıkça, hiçbir diriliş mümkün değildir. Sanat, dilin kalbidir. Kalbi yabancı kelimelerle atan bir sanat, kendi milletinin ruhunu anlatamaz.