Ahkâm-ı Kur'âniyye ve unutturulan büyük düzen

Ahkâm-ı Kur'âniyye ve unutturulan büyük düzen

HÜSEYİN DEMİR

İnsanlığın masasına bugün koyulan "uluslararası hukuk" dedikleri o curcuna; kimin yumruğu daha sertse onun hükmüne rıza gösteren, kimin sesi daha gürse onun "adalet" diye bağırdığı bir gösteriden ibaret. İsmi hukuk, cismi heves… Güçlünün işine geldiği yerde yasa, gelmediği yerde bahane. Dünya dediğin, büyüklerin oynadığı küçük oyunlar meydanı.

Oysa tarih, bu oyunu çok daha önce görmüş; çözümünü de ilahî kaynağın berraklığında bulmuştu. Bizim medeniyetimiz, gücün adalet sayılmadığı; adaletin gücü dizginlediği bir hukuk atlası kurmuştu: Ahkâm-ı Kur'âniyye. Bir tek ferdin iç dünyasından devletlerin birbirine bakışına kadar bütün yolları kuşatan, bir tek "insanı" merkeze alan bir büyük düzen.

Ve işte Siyer… Bugün "uluslararası hukuk" diye caka satılan şeyin asırlar önceki orijinali. Müslüman ile gayrimüslimi, dost ile düşmanı, barış ile savaş halini aynı ilahî teraziye çıkaran hukuk dalı. Bir nevi, insanlığın önü karanlık bir uçuruma sürüklenirken gökten inen bir yol haritası…

Siyer'in doğduğu çağın atmosferini düşünün: Dünya savaşın yasasıyla yönetiliyor; barış, yağmur gibi ara sıra düşen bir rahmet. Birileri fethediyor, birileri eziliyor, birileri köleleştiriliyor. İşte bu karanlıkta Müslüman âlimler, insanın fıtratına, ilahî mesajın adaletine dayanarak hukuku yeniden kuruyordu. Gayrimüslim tebaanın haklarını yazan, savaşın bile ahlakını belirleyen bir medeniyet düşünün. Bir medeniyet ki, düşmanına bile merhameti kayda geçirmiş.

Ebu Hanife'nin fikirleri, Ebu Yusuf'un kalemi, Şeybani'nin devasa eseri… Bunlar kuru hükümler değil; bir medeniyetin vicdan atlasıdır.Es-Siyerü'l-Kebîrise insanlık tarihine bırakılmış en büyük hakikat şahidi… O kitap öyle bir kitaptır ki, daha Batı dediğimiz dünya kendi içine kapanmış feodal karanlıklarıyla boğuşurken, devletlerarası hukuka dair tam teşekküllü bir sistem ortaya koymuştu.

Bugün ağızlarda sakız olan "uluslararası hukuk" ise dün yalnızca Hristiyan milletlere uygulanan bir iç yönetmelikti. Kalan herkes barbar, herkese muamele reva… O hukuktan bereket değil, üstünlük hırsı doğdu. Adalet değil, çıkar siyaseti türedi. Ve bu düzen hâlâ dünyayı avucunun içinde tutmaya devam ediyor.

Sonra kalkıyor birileri, İslam dünyasının geri kalışını "İslam hukukuna bağlayarak" bu büyük hakikate sırtını dönüyor. Güya Müslüman milletler modernleşememiş çünkü Batı'nın yöntemlerini kopyalamamış… Sözde reçete belli: Japonya misali Batı'yı baştan aşağı taklit edin, kurtulun.