Kim demiş; matematiksel olan sabit olandır diye...
Mesela zaman; dakikası-saati-ayı-yılıyla sabit mesafelere ayrılmış ve kesin döngüye bağlanmıştır deriz... değil mi
Daha da kendimizden emin; dakika her zaman altmış saniye, hafta her zaman yedi gündür falan...
Oysa;
Çocukluğunuzu ve gençliğinizi düşünün; o saatler, o aylar ne kadar uzundur, bir türlü geçmek bilmez. Buna karşılık yaşlandığımızda aynı ölçeklerle ifade ettiğimiz zaman hızla akıp gider, önümüzden, yanımızdan, elimizden...
Gazzelilerin dostları için, Müslümanların sınanmaları için, insanlık alemi için, zaman tükenirken; eminim ki Gazzeliler için zaman bir türlü geçmiyordur...
İsrail'i durdurmak için zaman hızla geçiyor.
Yeryüzünü evrensel bir pislikten temizlemek için vakit gittikçe daralıyor.
Üzerinde sorumluluk hisseden her bir fert, her bir cemaat/cemiyet, her bir devlet acele etmeli...
Kaldı ki, İsrail'in varlığıyla süre geçen her zaman Gazzeliler için bitmeyen acı ve kahır dolu iken, biz dışardaki tutsaklar için zillettir.
Kalkıp hiç kimse, var olan zillet için bahane/gerekçe getirmeye kalkmasın.
Kasten, taammüden öldürmeye karşı sessiz/eylemsiz kalmanın hiçbir makul/makbul ve meşru gerekçesi olamaz...
Üstelik zaman geçtikçe, saatin tik-takları işledikçe ortam daha da zehirleniyor, iş daha da güçleşiyor, günahımız, vebalimiz daha da artıyor.
Nerede olursak olalım, Gazze'deki her ölüm bizi bulup üzerimize zillet olarak, meskenet olarak, cehdsizlik olarak yağmaya, bizi silikleştirmeye, anlamsızlaştırmaya, küçültmeye devam edecektir.
Bir ses; bir sese ihtiyacımız var.