Yenden Bosna'da4

Size getirdiğim üçüncü kahraman, şimdi adını bile hatırlamadığım, dönüş yolunda tünelin başında tanıştığım bir genç subay. Sevgili Kansu'nun yardımıyla tanışmış, hem vaktin geçmesini, sıramızın gelmesini bekliyor, hem de sohbet ediyorduk. Dedesinin her yıl bir ayı İstanbul'da geçirdiğini; bunun için bütün yıl para biriktirdiğini ve diğer on bir ayda da kendilerine masal anlatır gibi İstanbul'u anlattığını söylüyordu. Kendisinin hiç İstanbul'a gelip-gelmediğini sordum, hiç gelmemişti. Saf saf davet ettim kendisini. İşte O'nu gözümde kahramanlaştıran şey o zaman gerçekleşti. Davetimi; "Bu savaş bitmeden ben hiçbir yere gidemem" diye cevapladı. O an yüreğim titredi, gözlerim buğulandı. Sohbeti sürdüremedim. Cevabımı şimdi vermek istiyorum: İnanıyorum ki; hangi yolla olur bilmem, ama sözlerim sana ulaşacaktı. "Genç dostum; bu savaş bitecek, hem de zaferle. Seninle ister İstanbul'da, ister Sarayevo'da oturup kahve içeceğiz. Eminim birbirimize anlatacak çok şeyimiz olacak, ama ben şimdiden tedirginim. Sen bir ulusun kurtuluşunu anlatırken ben ne anlatacağım diye. Yıllar sonra da bugünkü saplantılarımdan, güya insani yanımdan mı bahsedeceğim." (Yol Boyunca, Ocak 1995)

Çok geç kaldığım ortada, aradan tam otuz yıl geçmiş. Bu arada bir-iki kez daha Bosna'ya seyahatim olmasına, bunlardan bir tanesinde Travnik'e uğramama rağmen, sözümü tutamamış Travnikli evoda sahibini arayamamıştım. Fakat bu kez kararlıydım;

Daha yola çıkmadan Hüseyin Kansu'yu arayıp; ev sahibimizle irtibatının olup olmadığını, yaşayıp yaşamadığını, yaşıyorsa görüşüp-görüşemeyeceğimi sordum. Sağ olsun, söz konusu kebapçıköfteci dükkanının adını ve iletişim numarasını gönderivermişti...

Olacak ya, bizden sonra Kansu da Bosna'ya geldi, beraber gittik Travnik'e; elimizle koymuş gibi bulduk ev sahibimizi. Köfteci dükkanı halen çalışıyordu (1984 yılında açılmış) fakat başkası işletiyordu, orada buluştuk... Uzun uzun konuştuk, dertleştik, helallik istedim yılların mahcubiyetiyle, Boşnak müşfikliğiyle mırıldandı sadece.