Suriye bağlamında kırmızı sendromu
1
Hüküm cümlesini baştan kuralım isterseniz: Tıpkı boğanın kırmızıya saldırması gibi CHP de gördüğü her yerde İslam'a saldırır.
2
Ne diyor CHP Genel Başkanı Özgür Özel partisinin grup toplantısında; Suriye'de olup bitenler bağlamında;
"Suriye (bugün hb) tüm bölge için istikrarsızlık üreten bir ülkedir. (...) Türkiye sonu belli olmayan maceralardan uzak durmalıdır. Bugün HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye rejimini geriletme çabalarına büyük bir temkin ve aklıselimle yaklaşmalıdır..."
Bu açıklama karşısında söylenecek şey; 'yerim senin aklıselimini...' olur ancak. Siz hiç CHP'nin, Özel'in, 'Suriye rejimi' diye temize çıkarmaya çalıştığı gücün milyonlarca Suriyeliyi katlederken temkinden, aklıselimden bahsettiğini duydunuz mu
Özgür Özel'in yani CHP'nin derdi HTŞ'nin terör örgütü olup olmaması değil, Halep'i işgalden kurtaran güçlerin Allahuekber diye bağırmaları ve şükür secdesine kapanmaları, yani Müslüman kimliklerini izhar etmeleridir. Eğer dertleri 'terör örgütleri' olsaydı, PKK terör örgütünün aparatı siyasi partiyle böylesine bir ilişki kurabilirler miydiler
Özel'in, yani CHP'nin hazmedemediği, kabul edemediği; Türkiye'nin; 'cihatçı' diye küçümsedikleri ve itibarsızlaştırmaya çalıştıkları Suriye mücahitlerine destek verme ihtimalidir...
3
Nasıl ki boğanın kırmızıya saldırması insiyaki, kendiliğinden, fıtratı gereği, cibilliyeti ve tıyneti nedeniyle ise ve yıllar ve asırlar geçse de bu özelliğinin değişmediği gibi, CHP'nin de İslam'ın görünür olan her olgusu karşısında çıldırması, şirazeden çıkması, saldırganlaşması aynı mahiyettedir.
Siz bakmayın zaman zaman 'yumuşama'dan, 'normalleşme'den, 'helalleşme'den bahsettiklerine; ki böyle söylemekle, kastettiğimiz halde olduklarını ikrar ediyorlar demektir; bu tür söylemler o anki ahval gereği siyasi bir maskeden başka bir şey değildir. Maslahat için maskelenmek yani...
Bu husus ta baştan beri, CHP'nin ilk kurucu Genel Başkanı Mustafa Kemal'den bu yana böyledir.
Bu sütunda çokça dile getirdiğimiz üzre Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcında, Müslümandindar olan Anadolu insanını cuş-u huruca getirip askere almak için dine ve din adamlarına ihtiyaç duymuş; Mehmet Akif, Said Nursi gibi insanları Ankara'ya davet etmiş; Osmanlı Meclisi Mebusanındaki şeyhleri, hocaları yeni Meclis'e kabul etmekte hiçbir beis görmemiş, yetmemiş kendisi minbere çıkıp hutbe okumuştur...
Lakin savaş biter bitmez, söz konusu insanların tamamını devre dışı bırakmış ve eskiye dair ne varsa her şeyle beraber İslam'ı da hayatın dışına itmeye çalışmış, İslam'ın görünürlüğünü yasaklamıştır.