Sınanmanın kalibresi

1

İki ihtiyar banka oturmuş sohbet ediyorlardı.

Bir yerden icap etmişti işte;

Saçı tamamen dökülmüş, göbeği hafif çıkık olan ötekine dedi ki;

Hey gidi günler. Bugünkü gençlere acıyorum. Bizim her şeyden aziz bildiğimiz bir davamız vardı, bütün seçimlerimizi ve tercihlerimizi ona göre yapardık, hayatımızda bireyselliğin 'b'si bile yoktu, bir cemaatgrupparti içinde eriyip gitmiştik sanki, oradan kendimizi çekip çıkartıp, bir 'kendi'lilik oluşturamazdık, istemezdik de bunu, geçtik cemaatçi olmayı her birimiz ümmetçiydik, cihanşümul düşünürdük, sabah akşam dünyaya nizamat vermek adına toplantılar yapar, kitaplarmakaleler okur, her an eyleme geçmek için tetikte beklerdik... vs. vs.

Ya şimdinin gençleri, neredeyse apolitik, neredeyse kimliksiz, suya sabuna dokunmakbulaşmak istemeyen, bencil, hodbin...

Dur dur! dedi saçları hala başının üstünde ama ak pak olmuş, yaşlılıktan mıdır yoksa hep öyle miydi belli olmayan ufak tefek öteki ihtiyar...

Sen hiç sözünü ettiğin bu gençlerle bir araya geliyor musun, sohbet ediyoretmeye çalışıyor musun, önyargılarını ve eski alışkanlıklarını bir tarafa bırakıp birazda onların yerinden meselelere bakmayı deniyor musun

Tabi... diye cevapladı berikisi, her şeyden önce torunlarım var.

Peki onlara sorduğundasorsan kendilerini nasıl tanımlarlar diye soruyla devam etti zayıf olanı ve sözüne ara vermeden; eğer sana o gençler 'ben Müslüman'ım' diye cevap veriyorlarsa hala onları alınlarından öp, utanmasan yaşına başına bakmadan ellerini de öp bile diyebilirim.

Temposunu bozmadan devam etti ikinci ihtiyar; çünkü onların sınanması çok zorlu; bizim sınanmalarımız onlarınkinin yanında ilk mektup çocuklarına verilen ödev mesabesindedir ancak;

Bir düşün; biz neredeyse hepimiz Anadolu'nun bir köyünde veya kasabasında doğmuş kişiler olarak büyükşehirlere geldiğimizde, zaten güvenilir bir tanıdığa emanet olarak gönderilmişizdir çoğu kez veya doğrudan hemşeri öğrenci yurduna yerleşmişizdir. Bizim o günlerde dünyaya dair taleplerimiz o çevrelerce sınırlı kalırdı, daha fazlasının daha cazip olanının olup olmadığından haberimiz dahi olmazdı. Kadın-erkek her birimiz karşı cinsle konuşurken az veya çok kızarırdık, terlerdik, sesimiz titrer, ağzımız kururdu çoğu kez;

Oysa şimdi; dünyanın bütün nimetleri bugünkü gence bir 'tık' mesafede, istediği an meşru ya da gayrimeşru ona ulaşabilme imkanına sahip.

Bizler, çok azımız istisna; ya burslarla ya parasız yatılı yoluyla ya da hem çalışıp hem okuyarak bir yerlere geldik. Öyleydi o günkü şartlar. Oysa bugün, hatta bizim çocuklarımız, ta üniversiteyi bitirinceye, hatta bir iş buluncaya kadar hep ana-babanın imkanlarıyla büyüyorlar.

Muhtemelen; ağır bir fiziki acı çekmedikleri gibi, ruhen de pek sıkıntı yaşamadan yetişkinler haline geliyorlar...

Ve buna rağmen hala 'ben Müslümanlardanım'