O(nlar) kendi(lerini) bilir(ler)1

ÖN NOT: Başlıktaki 'bilmek'in, Yunus'un söylediği anlamda 'kendini bilmek'le, yani 'haddini bilmek'le, 'Rabb'ini bilmek'le ilgisi olmayıp; 'kendisini tanır' anlamındadır.

1

Hafızam beni yanıltmıyordur umarım;

Özal'lı iktidar yıllarında Yalçın Küçük, başta Turgut Özal olmak üzere zamanın siyasetine damga vuran 'dindar mühendisler' hakkında bir makale yazmıştı. Özetle orada diyordu ki; bunlar mesleğinde oldukça başarılıdırlar, buna paralel olaraksebep olarak da diyebiliriz, dünyadaki tüm mesleki yayınları günü gününe takip ederler. Lakin bunların İslami bilgilerini ölçmeye kalksanız 'ilmihal' seviyesinden yukarı çıkamayacaklarını görürsünüz...

Öyleydi... Fakat onlar bir yönüyle mazurdular. Zira aileleri, yürürlükte olan müfredatın, bahusus sosyal bilimler yönüyle, kişileri dinden, tarihten, gelenekten uzaklaştırdığına inanıyor, bir taraftan da çocukların eğitim alması gerçekliğizorlanması karşısında 'tekniğin dini imanı olmaz' düşüncesiavuntusuyla çocuklarını teknik bölümlere yönlendiriyordu. Kaldı ki dindarmütedeyyin aile çocukları lise sıralarında, kendileri de yukarıdaki gerekçelerle mühendis mekteplerini tercih etmiş olabilirlerdi...

Söz konusu tercihin ne kadar isabetli olup olmadığı ayrı mesele...

2

Yıllar ilerledikçe, çocukların formel eğitim alma isteğiihtiyacı yaygınlaştıkça, kız-erkek bütün çocuklar okullulaştıkça, önceki dönem anlayışlarına itirazlar gelmeye başladı. Bu itiraz sahiplerine göre; dinimizi-imanımızı, geleneğimizi-göreneğimizi, örfümüzü-adetimizi, tarihimizi-coğrafyamızı korumak için; bu değerleri koruyacak nesiller yetiştirmek için... sosyal bilgiler alanına da girilmeliydi.

Böylece; hukuk, felsefe, sosyoloji, iktisatişletme vs. alanlarda da temayüz eden öğrenciler, daha sonra hocalarakademisyenler oraya çıkmaya başladı.

Kuşkusuz bu bir veçhesiyle hayırlı bir gelişmeydi. Lakin yeterince altyapısı kurulmadığı için olsa gerek, belki de başka birçok nedenle, birtakım problemler de baş göstermeye başladı...

Mühendisler eksikliklerini biliyorlardı, bu nedenle inanç ve ibadet konusunda bir hoca'yaşeyh'ealim'eabi'ye teslim olarak meselelerini halletmeye çalıştılar. (Bu hususun isabetli bir yol olup-olmadığı da ayrı bir tartışmanın konusu)

Yeni zuhur eden sosyal bilimciler ise, iştigal ettikleri spesifik alanihtisas sahası dışında da, yani inanç ve ibadetler hususunda da kendilerini yetkin kabul etmeye başladılar. Sorulduğunda; gelenekten referans getirdiler... Hani; İbn-i Sina'lar, Biruni'ler, Gazali'ler, İmam-ı Rabbani'ler... her biri birer hezarfen yani birden fazla ilimle meşgul olan şahıslar değil miydiler Bu gelenek onlardan bize tevarüs edilmiş değil miydi