O(nlar) kendi(lerini) bilir(ler)3

(MÜSTAKİL NOT: Suriye'deki son gelişmeler muvacehesinde; HTŞ derhal ismini değiştirmelidir. Mesela HBŞ - Hizb-i Biladü Şam... malum; bölge bu tür olaylara aşinadır.)

Pazar günkü yazımızı 'bilginin amaç haline gelmesi'nden bahsederek bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam edersek;

İki yazıdır bahse konu ettiğimiz akademisyenlerhocalar; bilgiye sahip olmayı amaç haline getirince, bunu başarmış kişiler olarak kendilerini sıradan (!) insanlardan ayrıştırırlar. Sonra, üstte konumlanmış olmanın gereği olarak o sıradan insanlardan fikirlerine katılım, kendilerine itaat isterler...

Hani Tolstoy ne demişti Gandi'ye gönderdiği bir mektupta; eskiden bir iddianın önüne Kiliseyi koyduğunuzda kimse itiraz edemiyordu, şimdi de bilimsel dendiğinde aynı şey oluyor...

İç topluma karşı böyle üsttenlikçi davranırken; açıktan olmasa da dışarıdanBatı'dangavurdantarihi olarak öteki taraftan takdis edilmeyi beklerler...

Her fırsatta muhafazakar olduklarını söylerler, ama daha çok muhafazakarlığın gereği olan tedrici değişimi gözetmek yerine Fransız tipi devrimciliğe soyunurlar, istedikleri keskindevrimci dönüşüm bir türlü gerçekleşmeyince de topluma küserler. Bunların devrim beklentisi, okumakla bisiklete binmeyi öğrenme isteğinden başka bir şekilde izah edilemez.

Yine, muhafazakarlığın gereği olarak aileye önem verdiklerini söylerler, lakin akademik kariyerlerinin kesintisizliğisürekliliği için aile bireylerinin dahi kişilik haklarını görmezden gelebilirler.

Dedik ya, muhafazakar olmalarına rağmen Fransız tipi devrimciliğeakıl yürütmeye daha yatkındırlar diye; Fransız ihtilalini insanlık için bir dönüm noktası kabul ederken; daha olurken devrime karşı ağır eleştiriler getiren, muhafazakarlığın kurucu babalarından sayılan Edmund Burke'yi hiç gündemlerine almazlar.

Söz konusu hocalarakademisyenlerabilerüstatlar; o gün olması gerekeni, yapılması icap edeni yapmazlaryapamazlar; hatta bu türden günlük işleyişle ilgilenmeyi küçümserler; ya geçmiş eleştirisi ya da gelecek güzellemesi ile vakit geçirirler. (Aksi de mümkün)

Sürekli İmam-ı Rabbani'nin vasıflandığı biçimiyle 'vahdet-i şuhud' halindedirler mesela, bir türlü 'abdiyet' makamına çıkamazlar.