Netanyahu paçayıİsrail'i kurtardı mı

1

İzliyorum, okuyorum; tüm TV yorumcuları ve köşe yazarları sanki sözleşmişçesine Netanyahu'nun Türkiye'yi şikayet için ABD'ye gittiğini söylüyorlar.

Oysa işin aslı hiç de öyle değil;

Netanyahu apar-topar, acil koduyla Amerika'ya çağrıldı...

İsrail hava kuvvetlerinin Suriye içinde, Türkiye'nin üs kuracağı söylenen kimi yerleri bombalayıp, arkadan, İsrail medyasının bu Türkiye'ye bir mesajdır... demesi üzerine Türkiye ABD'yi arayarak, olabildiğince kararlı ve net ifadelerle; itinin yularını tutmasınıkısmasını, aksi takdirde Türkiye'nin bayrak göstererek İsrail'e saldıracağını söylemesi ve bu hareketin nerede biteceğini varın siz hesap edin demesi üzerine; ABD Netanyahu'yu çağırıp, Trump'ın ağzından işin vahametini anlatmıştır.

Yine, biraz hayretle, biraz da övünç çıkararak deniyor ki, Netanyahu, Trump'ın basının önünde kendisini, 'makul ol' diyerek küçümsemesine herhangi bir karşılık veremedi.

Ne karşılığı, Netanyahu'nun, işin şakaya gelir yanı olmadığını anlayıp, ABD'nin Türkiye'yi -şimdilik- durdurduğunu öğrenince bırakın tepki vermeyi kalkıp zil takıp oynamadığına şaşırmak gerekir...

Belli ki, ABD Netanyahu'nun kör gözüne dahi, Türkiye'nin dünyanın parlayan yeni yıldızı olduğunu ve Türkiye'nin sabrını taşırmanın nelere mal olacağını iyice anlatmış...

2

İmdi;

Şu soruyu sormanın zamanı geldi de geçti bile;

Son olaylar da gösterdi ki; katil İsrail'i Gazze'de işlediği cürümler ve soykırım nedeniyle durduracak tek güç Türkiye'dir. Öyleyse Türkiye bu tarihi sorumluluğugörevi yerine getirmek için neyi ve hangi zamanı beklemektedir

Zira; bu gidişle Gazzeli çocuklar, kadınlar, mazlumlar çarpışmasavaş nedeniyle değil; açlık, susuzluk, ilaçsızlık, ilgisizlik, terk edilmişlik, unutulmuşluk... nedeniyle öle öle bitecekler...

Onların ölümü hepimizin ölümü değil mi

Ferdi Tayfur dinleyen biri faşist olamaz

1

Tabii ki adını şanını biliyordum; Çeşme'yi, Huzurum Kalmadı'yı, Emmioğlu'nu, Hatıran Yeter'i, Sabahçı Kahvesi'ni tabii ki duymuştum, kulak aşinalığım vardı. Fakat bugüne değin özel bir çaba göstererek, hassaten vakit ayırarak Ferdi Tayfur dinlememiştim.

Bayramın ikinci gecesinde, TRT Müzik'te eski bir Ferdi Tayfur konseri yayınlıyorlardı. Sadece dinlemekle kalmadım, baştan sona izledim de konseri; Ferdi'nin sahnede duruşunu, hal ve hareketlerini, hangi kelimeye daha fazla baskı yaptığını, gözlerini, ellerini kullanışını...

Ve bir kez daha şu kanaate vardım; samimiyetten büyük piar çalışması, sadelikten daha etkili anlatım biçimi yoktur.