'Hadari'leşmek 1

1

İbni Haldun Üstad toplumlarıinsanları seferi (göçmen, hareketli, çevresel) ve hadari (yerleşik, hareketsiz, merkezi) olarak ikiye ayırır.

Sosyal olayları bu iki grubun çatışması olarak çerçeveler,

Ve der ki: Seferiler ve Hadariler arasındaki çatışma nihai erimde, eninde-sonunda seferilerin galebe çalmasıyla biter.

Çünkü; hadari olanın, yerleşik olduğu alandaki kazanımlarını (ev-bark, mal-mülk, eş-dost vs.) korumak durumunda kaldığından hareket sahası ve imkanı kısıtlanır. Ayrıca savunmacı anlayış ve yaşama biçimi zamanla atalete neden olur.

Oysa seferi olanın kaybedecek bir şeyi yoktur, onu bir yere bağlayan bir bağ da söz konusu değildir, bu nedenle sonsuz hareket kabiliyetine sahiptir.

Seferinin koruyacak bir şeyi olmadığı gibi, aksine talepleri vardır, beklentileri vardır ve onları temin etme yolunda kabarmış arzuları ve tatmin bekleyen duyguları vardır.

2

Bu arada, konunun anlaşılmasına yardımcı olabilir muradıyla Hz. Ömer'in Sevad (Irak, Sasani) arazisine dair uygulamasını faydalı olacağı düşüncesiyle hatırlatmak isterim.

Hz. Ömer, Sevad arazileri Müslümanların eline geçince mutat olanın aksine bu toprakları gazilere paylaştırmaz ve eski sahiplerinin elinde kalmasına, onlardan cizye ve haraç alınmasına karar verir.

O günkü tartışmalara ve daha sonra yapılan yorumlara baktığımızda;

Bu uygulamayla Hz. Ömer'in üç şey murat ettiği söylenebilir:

1- Harac'a bağlanan topraklar ve Cizye'ye bağlanan toprak sahiplerinden elde edilecek gelirle; ordunun ihtiyacını karşılamak; yetimlere, yolda kalmışlara, yoksullara, afete maruz kalmışlara, miskinlere verilmek üzere bir fon kurmak.

2- "Ta ki o mallar, içinizde sadece zenginler arasında dolaşan bir servetdevletgüç haline gelmesin" (Haşr-7) ayetinin hükmünce, belirli ellerde toplanan malların zamanla bir ayrışmaya, tekelleşmeye, servetin (kazanımların) bir egemenlik unsuru haline gelmesini istememişler olabilir.

3- Mal-mülk sahibi olan gazilerin artık koruyacak şeyleri olması nedeniyle eskisi gibi cihada hevesli olmayabileceklerini düşünerek, paylaşıma mani olmuştur.

3

Müslümanlardindarlar daha Osmanlı devrinde, ülkede Batı tipi eğitimin yerleşmesiyle birlikte 'merkez'den dışlanmış ve 'çevre'ye itilmişlerdi.

Cumhuriyet ile birlikte bu tavır kurumsallaşmak bir devlet politikası haline geldi.

Öyle ki uzun yıllar dine ve dindarlığa ait ne varsa ötelendi, ötekileştirildi, görünür olmaktan çıkarılmaya çalışıldı. Bunun için başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere dini metinlerin basılmasına, çoğaltılmasına, dağıtılmasına yasak getirildi.