Biz yabancıya neden konut satamıyoruz

Bugüne kadar 35 binden fazla konut yapıp teslim etmiş bir inşaat şirketi düşünün. Bu şirketin hiçbir projesinde bir adet bile bodrum kat daire yok. Ülkemizin ve özellikle İstanbul'un konut stoğunu düşününce 'mümkün mü' diye sormadan edemiyor, insan. Artaş Holding'i kurduğu 1977 yılından bu yana konut projeleri geliştiren Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Çetinsaya bunu mümkün kılmış. Zira 1962 yılında geldiği İstanbul'un Fatih semtinde ilk oturduğu bodrum kat evi hiç unutmamış. Artaş Holding'in imza projelerinden biri olan Vadi İstanbul'daki iftar buluşmamızda Çetinsaya, bodrum kat evdeki günlerini anımsadı ve "45-46 yıldır gayrimenkul projeleri geliştiriyoruz, konut yapıp satıyoruz. Ama projelerimizde bodrum kata hiç ev yapmıyorum. O bodrum kat evi unutmuş değilim. Yokluğu bilen biriyim. Varlığın içinde olsak da hiçbir zaman savuran biri olmadım" dedi. Ardından "Keşke ekonomik olarak daha iyi sevilerde olsaydık" diyerek sözü ülke ekonomisine getirdi. İnşaat ve gayrimenkul sektöründeki durgunluğa işaret etti. Sektöre yönelik değerlendirmesinde bankaların konut kredisinde frene bastıklarını da hatırlatan Çetinsaya her ne kadar "2024'ten ümitli değilim" dese de ümitsiz konuşmadı. Bugünlerin geçeceğini 2025'in sektör açısından daha iyi olacağını vurguladı. Artaş'ın şu an devam eden 6 şantiyesi olduğunu ve bunları zamanında tamamlayacak şekilde planlama yaptıklarını söylemeyi de ihmal etmedi. Yeni bir projeye başlama konusunda ise gelişmeleri yakından takip ettikleri ve şimdilik beklemede oldukları bilgisini paylaşan Çetinsaya, "İstanbul'da 600 bin konutun değişmesi gerekiyor. Kentsel dönüşüm çok zor bir iş ama ne olursa olsun bir yerden mutlaka başlanacak. Bu da işlerin illaki belli bir seviyeye gelmesi demek. O yüzden biz inşaatçıların sabırlı olması lazım" dedi.
Sektörde 50 yıla yakın deneyimi olan Çetinsaya'nın yabancıya konut satışlarıyla ilgili sözleri ise dikkate değerdi. Türkiye'de bir şekilde yabancıya konut satışlarının çok yüksek olduğu yönünde bir algı oluşturulmuş durumda. TÜİK'in ya da GYODER'in bunun tam aksini gösteren rakamları düzenli ve şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmasına rağmen bu algı nedense bazı çevrelerce sürekli olarak