The Turk, Macar mucit Wolfgang von Kempelen'in 1770'te tamamlayıp, İmparatoriçe Maria Theresa'ya sunduğu, geleneksel Türk kıyafetleri içinde bir satranç robotuydu. Oynadığı hiçbir oyunda mağlup olmadı bu robot...
Geçtiğimiz günlerde 2008 doğumlu, yani 16 yaşındaki Ediz Gürel adlı profesyonel satranç sporcusu bir gencimiz Semerkant'ta düzenlenen 2025 FIDE Grand Swiss Turnuvası'nda dünya satranç şampiyonu Hintli Dommaraju Gukesh'i yendi. Ülkemiz adına gurur veren bu gelişmeden ilham alınarak satrancın tüm Türkiye genelinde yaygınlaştırılmasının özellikle çocuklarımıza ve gençlerimize büyük yararları olacağı inancındayım. Bu yazımda sizlere oldukça ilginç bir satranç fenomeninden söz etmek istiyorum.
Kadim bilgelik oyunu
Satrancın tarihi malum çok eski. Rivayete göre Hint racası vezirinden kendisine sıkıntısını giderecek bir oyun bulmasını ister ve böylece satranç ortaya çıkar. Miladi 6. yüzyılda Hindistan'da ortaya çıkan satranç hızla önce uzak Asya'ya, ardından da Ortadoğu ve Avrupa'ya yayıldı. 1.400'lü yıllarda satranç artık Avrupa soylularının en popüler oyunu haline geldi ve "kralların oyunu" olarak görülmeye başlandı. Satranç Ortadoğu'da Araplar ve Farslar arasında hızla yayıldı ve çok sevildi. Hz. Ali'nin ve Halid bin Velid'in iyi birer satranç oyuncusu oldukları biliniyor. Arapların kervan yolculuklarında sözlü satranç oynadıkları rivayet edilir dönem kaynaklarında. Fetva konusu dahi olmuş. Örneğin İmam Şafii, farz ibadetlere engel olmayacak şekilde satranç oynanmasını sakıncalı görmez ve savaş taktiği geliştirme gibi konularda faydalı olduğunu belirtir. Gerçekten de satranç oynandıkça ufuk açan, hayatın her alanında kişiye fayda sağlayan bir spor, bir disiplindir. Haçlı seferleri, Sicilya, Endülüs İslam medeniyetleri ve Rusya'dan Avrupa içlerine yayılan satranç, şövalyelerin yedi erdeminden biri olarak kabul edildi. Kilise ise -beklendiği gibi- satranca şiddetle karşı çıktı ve şeytan işi olduğunu söyledi. Buna rağmen hızlanarak yayıldı. Haçlı seferleri tarihinde Müslüman ve Hristiyan şövalyelerin, hatta Selahaddin Eyyubi ile Arslan Yürekli Richard'ın satranç oynadığı aktarılır. Emevi etkisiyle önce İspanya, sonrasında İtalya, Fransa, İngiltere ve Rusya en iyi satranç oynanan ve oyunu geliştiren ülkeler oldu. Satranç, Abbasi, Bizans ve Osmanlı saraylarında da sık oynanan bir oyun oldu. Topkapı Sarayı'nda birbirinden güzel ve değerli taşlarla yapılmış satranç takımları bulunur. Wilhelm Steinitz 1886'da ilk resmi Dünya satranç şampiyonu oldu.
The Turk
İnsanlık tarihinin bu en sofistike oyunu ile ilgili olan The Turk yakın geçmişin en ilginç hikâyelerinden biri olan The Turk Macar mucit Wolfgang von Kempelen'in 1770'te tamamlayıp, İmparatoriçe Maria Theresa'ya sunduğu, geleneksel Türk kıyafetleri içinde bir satranç robotuydu. Geleneksel Türk giysileri içinde ve elinde nargilesi de olan bu gizemli robot, satranç malzemelerinden oluşan bir çeşit mekanizmaydı. Oynadığı hiçbir oyunda mağlup olmadı bu robot. The Turk, Napolyon Bonaparte ve Benjamin Franklin'le bile satranç oynadı ve onları da yendi. Von Kempelen'in icadının gizemi uzun süre çözülemedi. Dijital teknolojinin ve ona bağlı algoritma yapabilen yapay zekânın olmadığı bir dönemde, bir kişi hariç tüm rakiplerini yenmesi büyük bir muamma oldu. Maria Theresa'nın The Turk'ünü sadece Fransız oyuncu Andre Philidor yendi.
The Turk ve sırrı
The Turk'ün başarısını anlamakta güçlük çekenler, mekanizma içerisinde ''çok iyi satranç oynayan bir cüce oyuncu'' olduğuna inanıp iddia ettiler. Mekanizma açılmadığı için bu iddiaya inananların da sayısı çoğaldı. Kralları, imparatoriçeleri yenen kaftanlı, bıyıklı robot! Von Kempelen iyice artan cüce oyuncu iddiaları karşısında sonunda mekanizmanın içini açtı ve herkese gösterdi, kimse yoktu. Fakat içinde süper satranç oynayan cüce var cüce söylemi hiç son bulmadı. The Turk'ün zaferlerinin gizemi çıldırtıcı bir hal almıştı. Kaftanlı, bıyıklı Türk robot rakip oyuncu hamlesini geciktirdiğinde parmaklarını sıkılma ifadesi olarak masaya vuruyordu. Rakip oyuncu saçma ve büyük hata oluşturan bir hamle yaptığında ise taşları devirip oyunu bozuyordu.
Şah!
The Turk, Von Kempelen öldükten sonra da satranç müsabakalarına devam etti ve yine maçları kazanarak mucidinin hatırasını onurlandırdı. 1804'te Kempelen öldükten sonra The Turk'ü Alman Johann Maelzel satın aldı ve mekanizmaya ''Şah'' diyen bir ses ünitesi ekledi. Döneminin kafaları çok karıştıran bir icat olan The Turk ABD turnesine de çıktı. New York'ta kendisine karşı oynayan iki büyük satranç ustasını yendi. Ardından Boston, Philadelphia ve güney eyaletlerini dolaştı. Gittiği her yerde, efsane olmaya devam etti The Turk otomatı. Richmond, Virginia'da, Türk'ün performansına tanık olan Edgar Allan Poe adlı genç bir gazeteci ''otomatın gizli bir insan operatör tarafından yönetilen ve aslında bir sahtekârlık olduğunu savunan bir makale yazdı! Poe bundan emindi. Edgar Allen Poe makalesinde "Şu kesindir ki Otomatın işleyişi üstün bir zihin tarafından düzenlenip icra ediliyor ve bunun böyle olduğu, başka hiçbir şey tarafından düzenlenmediği oldukça kesindir" diye yazdı. The Turk gerçekten de büyük bir gizemdi. Fakat bu böyle kalmayacaktı. Poe gibi İngiliz yazar Robert Willis'de bir satranç ustasının mekanizma dolabında saklandığını ve robot Türk'ün manken vücuduna kıvrılarak oyunu kontrol ettiğini iddia etti. Hatta bu iddialarını açıklayan birkaç broşür falan da bastırdılar. İçeride birinin olduğundan emindiler.