Sanata sığınmak ve Devriamber

DEVRİAMBER

"İçini kanatan acını resme dökebilir misin

İçinde yarım kalmış sevgilerin resmi kaç gecede biter

İnsan acılarıyla nasıl barışır

Kaç kere düşer, kaç kere kalkar, aynı döngüyü kaç kere yaşar

Yüzünü tam güneşe çevirecek iken, ölüm döngüsü yüzünü kaç kere yere düşürür

Sırlar; ayrı ayrı acıların yaşandığı, karanlık gözyaşı kuyularında boğulan sırlar, güçlü omuza konulan o küçük baştaki saçları okşayan büyük ellerin kokusunda köklere duyulan özlemde gizli kalan sırlar.

Bir babanın elleri, bir çınarın kökleridir.

Baba, dallarında kuşlar saklayan kocaman bir çınardır.

Başı okşanan küçük kız, hani o ilk büyük acıyla bir anda büyümek zorunda kalan, yüzü güneşe dönük görünse de aslında gözü hep topraktadır. Hani bir gün mutlaka her insanın gideceği kahverengi, serin toprak...

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Saçları o hatırlanmayan gecede okşanan küçük kız, çınarını kaybedince aslında yapayalnız kalır. Kalabalıklarda kendi gölgesine sarılan, yalnız kalan kız, sonra da yalnız kadındır.

Acılara nasıl alışır insan

Acıları akıtıp, yedi zorlu vadiyi geçtikten sonra da yüzünü yeniden güneşe çevirir. Çınar ağacının yaprağı olan kız çocuk artık tek başına kocaman kökleriyle çınar olmuştur.

Tam oldum derken, olmadığını öğrenir bir kere daha. Aynı acıyı, aynı döngüyü kendi kızıyla yaşayarak. Üç kuşağın üç aynı acı hikâyesidir bu. İşte o gün, Çınar Kadın, bir kere daha kendi içine döner ve o kadim sözü hatırlar;

"Şu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen hiç ol!"

Adı : BABA -1

DEVRİAMBER'İN HİKÂYESİ

Hayatta ördüğümüz duvarların ardından dışarıdan görülen yüzlerimiz, işlerimiz, unvanlarımız, koşturmalarımız var. Bir de içimizdeki acılarımız, hayallerimiz, kırıklıklarımız, içten atılan kahkahalarımız, korkularımız, gözyaşlarımızın olduğu gerçek benler var. Devriamber gerçekte bir gazetecinin içini dağlayan hikâyesinin sergisi.

Bakmayın bizim 'çok bilmiş yorumlarımıza, makyajlı ve havalı görüntülerimize, ekrandaki havalarımıza'... Bu işe muhabirlikten başlayanlar hep başkalarının hayatlarını yaşayanlardır; kendi hayatını unutanlar, çocuğu ateşlendiğinde yanında olamayanlar, annesi çağırınca gidemeyenler, babasının sözlerinden çok siyasetçilerin sözlerini hatırlayanlar. Fedakârlık isteyen bu meslek çok da nankördür; herkesin yeri bir dakikada doldurulur, bugün sevilir, yarın dövülürsünüz... Kısacası ruhunuzu öyle ya da böyle hasta eder, ama bunu da bir türlü bırakamazsınız.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Başta rahmetli babam olmak üzere şair, sanatçı ile dolu bir aileden geliyorum. Hep "Şu içimizi nasıl akıtacağız" derdinde bir aile...
İçimi en çok "gazetecilik" ve bu meslekte gördüklerim doldurdu, doldururken yordu da yordu. Ama içim zaten acılıydı. Sonra bir baktım ki, o eski acı döngü olmuş bizim ailenin kadınlarında. Annem, ben, kızım babalarımızı 18 yaşın altında kaybettik. Tam da dayanacak çınara ihtiyacımız olduğu zamanlarda... Çınarı kaybeden çınara dönüyor, biz de çınar kadınlar olduk. Annem kendinde yaşadı, sonra bende yaşadı, sonra torununda. Benim için ise tam bir 'kopuş' oldu... Vazgeçtim, dünyadaki zorunlu rollerimi oynarken kendi içimde 'hiç' oldum. İşte bu kopuş oldu, yani derler ya "Yorgun geldim, yorgun gidiyorum..." O yüzden döngüye döndü içim. Şimdi kırılma zamanı!