'Süreyi değil çocuğun ufkunu daraltıyoruz'

Zorunlu eğitimin süresi yeniden masada. "Lise iki artı iki mi olur, üç artı bir mi" soruları dolaşırken asıl soruyu ıskalıyoruz: Çocuğun hayatından neyi eksiltiyoruz

Türk Eğitim Derneği'nin düşünce kuruluşu TEDMEM'in "Ortaöğretimi Yeniden Düşünmek" raporu net bir çerçeve sunuyor: Tartışılması gereken kaç yıl okula gidildiği değil, bu yılların çocuğun hayatında ne kadar fark yarattığı. Türkiye, son 20 yılda ortaöğretimde net okullaşmayı yüzde 90 eşiğine taşıyarak tarihi bir başarı elde etti; kız çocuklarının okullaşmasının ilk kez erkekleri geçtiği bir eşiği de aştı. Bu kazanımlar "geri dönülmemesi gereken" nitelikte. Peki, süreyi kısaltırsak ne olur

KISA VADELİ ÇÖZÜM AMA...

Türkiye'de liseler gençleri sınavlara, dershanelere ve tekrar sınavlarına hazırlayan bir bekleme odasına dönüştü. 2025'te YKS'ye girenlerin üçte ikisi yeniden başvuran; üniversite kapısında yapay bir yığılma ve büyük bir kaynak israfı var. Öte yandan 14-17 yaş aralığında bir yılda yüzde 59 artışla 452 bini aşkın çocuk okul dışında. Devamsızlık oranları genel ortaöğretimde yüzde 27, mesleki ve teknikte yüzde 46.6'ya kadar çıkıyor. Öğrencilerin yüzde 56'sı "Okul beni hayata hazırlamıyor" diyor, yüzde 35'i okulu "zaman kaybı" görüyor.

Haberin Devamı

Bu tabloya bakıp "o halde süreyi kısaltalım" demek, yangını söndürmek için itfaiyeyi küçültmeye benziyor. TEDMEM'in altını çizdiği gibi, dünyada eğilim tam tersi; ülkeler zorunlu eğitimden ayrılma yaşını yükselterek NEET (ne eğitimde ne istihdamda) oranını düşürmeye çalışıyor. Fransa'dan Romanya'ya, İngiltere'den Finlandiya'ya zorunlu eğitim uzuyor, içerik güçleniyor.

KIRSALIN KIRILGANLIĞINA DİKKAT

Süreyi kısaltmanın "niyetlenmediğimiz" bir sonucu var; kırılgan gruplar. Özellikle kırsalda, yoksulluk ve ataerkil geleneklerin kesiştiği yerde eğitim, kız çocuklarını erken evlilikten, erken doğumdan, görünmez emekten koruyan en güçlü bariyer. Zorunlu eğitim süresini kısaltmak, bazı ailelere "artık okul bitti" mesajı verir. "Mesleğe yönelir" dediğiniz çocuk, meslek lisesine bile adım atmayabilir. Eğitimin zorunlu çerçevesi daraldığında, ilk sistem dışına itilenler yine kızlar olur. Kazandığımız okullaşma eşiğini bir gecede kaybetmek işte böyle mümkün olur.

Haberin Devamı

Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı'nın "süre kısalacak" yönündeki her tasarımında (ister 2+2, ister 3+1 modeli konuşulsun) birinci test şudur: Kırsaldaki bir kız çocuğunun hayatına etkisi.

SINAV GÖLGESİ: OKULU DEĞERSİZLEŞTİREN KÜLTÜR

Merkezi sınav baskısı okulu kıymetsizleştirdi; öğrenmeyi seçilme kültürüne mahkûm etti. Birikimli sorun şu: İlkokuldaki temel beceri eksikleri ortaöğretimde katlanarak büyüyor; PISA/TIMSS/ABİDE verileri alarm veriyor. Çocuk, sınıfta değil dışarıda öğreniyor; aile bütçesi dershaneye akarken okul aidiyeti eriyor. Bu kısır döngüyü "yılı kısaltarak" değil, okulun anlamını geri vererek kırabiliriz.

TEDMEM'İN ÇERÇEVESİ: ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARI VE 8 İLKE

Haberin Devamı

"Erişim haktır; nitelik bu hakkın içidir." "Süre/biçim değil; nitelik/anlam." "Sınava değil yaşama hazırlık." "Adalet ve kapsayıcılık." "Sistem bütünlüğü." "Bilimsel kanıt ve çocuk gelişimi." "Öğrenci özne." "Çocuğun yüksek yararı." Bu ilkeler ideolojik tartışmanın gürültüsünü kesip sahici bir pusula sunuyor.

ÇÖZÜM ÖNERİSİ: 11'DE DİPLOMA 12'DE AMAÇLI DERİNLEŞME
Raporun
önerdiği 3+1 model, üniversite kapısındaki yığılmayı ve dershane bağımlılığını azaltacak bir çıkış:

* 11. sınıf sonunda standart lise diploması. Dört yıllık lisans hedeflemeyen ya da doğrudan istihdama yönelmek isteyen öğrencinin önü açılır.

* Sınavsız geçiş koridoru. Okul başarı puanıyla meslek yüksekokulu/ön lisans/açık öğretime geçiş. Böylece üniversite sınavına yalnızca lisans hedeflileri girer; baskı ve yığılma azalır.

Haberin Devamı

* 12. sınıf "üniversiteye hazırlık yılı". Hedef alana göre ileri düzey dersler okul içinde verilir; okul yeniden merkeze oturur, ailelerin kurs yükü hafifler.