Mısır'da imzalanan anlaşmanın adı her ne kadar 'Kalıcı Barış ve Refah için Trump Deklarasyonu' olsa da aslında bir niyet beyanı.
1. Ancak bu beyanı oluşturan tek başına ABD değil. Arkasında Türkiye'nin başını çektiği ve Filistin sorununun çözümü için 7 ülkeden oluşan Gazze için temas grubunun çalışmaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öncülük ederek, "Artık bölgenin sorunlarını bölge ülkeleri çözmeli" tezinden yola çıkarak bölge liderlerinin irade beyanları var:
* Erdoğan'ın imzası, fotoğrafı ve "orada olması" sadece diplomatik bir anı kaydetmiyor; bölgenin kaderi, Türkiye'nin uluslararası algısı ve Cumhurbaşkanı'nın hem içeride hem dışarıda oynadığı siyasi oyunun yeni bir perdesini de açıyor.
* Önceki gün dört ülkenin altına birlikte imza attığı niyet beyanı ama aynı zamanda sahadaki güç dengelerini yeniden tartan, aktörlere rol ve sorumluluk biçen bir politik metin.
2. TEMEL HEDEF ORTADOĞU'NUN İSTİKRARA KAVUŞMASI
* Niyet beyanı sadece Filistin meselesi ile sınırlı değil. Metindeki şu ifadeye dikkatinizi çekerim; "Ortadoğu'nun, sürekli savaşlar, tıkanmış müzakereler ya da başarılı şekilde müzakere edilmiş ancak parçalı, eksik veya seçici biçimde uygulanan anlaşmalar şeklinde cereyan eden döngüyü daha fazla kaldıramayacağının bilincindeyiz. Son iki yılda tanık olunan trajediler, gelecek nesillerin geçmişin başarısızlıklarından daha iyisini hak ettiğine dair acil bir uyarı işlevi görmelidir. Bu bölgenin ırk, inanç veya etnik kökene bakılmaksızın herkesin barış, güvenlik ve ekonomik refah arzularının peşinden gidebileceği bir yer olmasını sağlayarak herkes için hoşgörü, haysiyet ve fırsat eşitliği istiyoruz."
* Kısacası Ortadoğu'nun şekilleneceği masada artık Türkiye de bir aktör. Yukarıdaki anlaşma metnindeki alıntıdan anlaşılacağı üzere temel hedef; bölgede istikrarsız ülkelerin istikrara kavuşmaları ve bir anlamda kendileri, bölge ve dünya için katkıda bulunmalarını sağlamak.
* Yine metinde yer alan "Aşırıcılık ve radikalleşmenin her türünü ortadan kaldırma kararlılığında birleşmiş bulunuyoruz" ifadesiyle, bölgeyi istikrarsızlaştıran terör örgütlerini ortadan kaldırmanın da bir başka amaç olduğunu söyleyebiliriz.
Haberin Devamı* Metinde yer alan "Aralarında hristiyanlık, islamiyet ve yahudiliğin de bulunduğu, kökleri bu topraklarda iç içe geçmiş inanç toplulukları için bu toprakların derin tarihi ve manevi öneminin farkındayız. Bu kutsal bağlara saygı gösterilmesi ve kültürel miras alanlarının korunması, barış içinde bir arada yaşama taahhüdümüzün temel önceliği olmaya devam edecektir. Şiddetin ve ırkçılığın normalleştirildiği ya da radikal ideolojilerin sivil yaşamın dokusunu tehdit ettiği hiçbir toplum gelişemez" ifadesi ise hem üç dinin kutsal saydığı topraklara hiçbir devlet tarafından el konulamayacağının mesajı hem de şiddet ve ırkçılığı kullanan devlet yönetimlerine açık ve net bir uyarı.
Haberin Devamı* Erdoğan'ın imzası, bu metne Türkiye'yi ortak çözüm masasına doğrudan aktör olarak sokuyor -bu basit bir kazanım değil- aynı zamanda önemli riskleri, beklentileri ve sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Açıkçası hem Hamas'ın iknasında hem de o masaya oturmakta alınan risk, bölgede ve dünyada uzun süredir gücü tartışılmaz bir ülkenin, yine gücünü çoktan ispat etmiş bir liderle mümkündü.
* Üstelik niyet beyanı metninde Türkiye'nin istediği değişikliklerin yapıldığını söyleyelim.
3. NE DEĞİŞTİ MASADA OLMAK NEDEN STRATEJİK BİR ARAÇ
* Bu deklarasyonun imzacılarının listesi manidar: ABD (Trump), Mısır (Sisi), Katar (Emir Tamim) ve Türkiye (Erdoğan). Bir tarafta Batılı etki diğeri Arap bloku, bir de Körfez... Türkiye'nin bu çekirdek gruba girmesi, "Ortadoğu masasında" pozisyonunu hem gücüyle hem de Müslüman dünyanın temsiliyle tescilledi.
Burada birkaç nüans var:
Haberin Devamı* Temsil: Türkiye, Müslüman dünyadan, özellikle Filistin cephesinden sesin dışarıdan değil, içeriden çıkabileceğini hatırlatan bir aktör olarak görünür hale geldi. Erdoğan, "Müslümanların sesi" diye bir şablon oluşturmakla beraber, sahadaki aktörlerle teması sayesinde arabuluculuğa soyunabilecek bir oyuncu pozisyonu aldı.
* Güç dengesi göstergesi: Katar ve Mısır'ın varlığı, bölge içi meşruiyeti gösterirken; Türkiye'nin orada olması, Ankara'nın hem askeri-diplomatik hem de ekonomik kapasitesine dair bir mesaj verdi: Türkiye artık bir "oyun kurucu".
* İran'ın yokluğu: İran'ın davet edilmiş olmasına rağmen toplantıya katılmaması, bir yandan bölgesel kutuplaşmanın devam ettiğini; bir yandan kendi içindeki sorunları ama aynı zamanda İran'ın etkisizleştiği değil, farklı araçlarla sahaya girmek isteyebileceği riskini de gösteriyor.
Haberin Devamı4. ERDOĞAN'IN KAZANCI: DİPLOMATİK SERMAYE VE ARABULUCULUK ROLÜ
Hem o masada yer almak hem de iyi niyet belgesine imza atan dört ülkeden biri olmak Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı'na şüphesiz dikkat çeken kazançlar sağlıyor. Masanın önündeki ilk başlık Gazze ve Filistin-İsrail sorunu. Bu açıdan da şu değerlendirmeleri yapmak mümkün;
* Arabuluculuk kredisi: Türkiye, Hamas-El Fetih arası köprü kurabilen nadir aktörlerden. Hem Hamas'la hem Filistin üzerinde etkisi olan diğer aktörlerle ilişkileri sürdürebilmesi, Ankara'ya barış sürecinde "arabulucu" kimliği kazandıracaktır. Filistin meselesinin çözümü Filistinli grupların uzlaşını gerektiriyor.
* İtibar ve görünürlük: Türkiye, bölgesel çözümün bir parçası olarak uluslararası algıda "oyun kurucu"ya dönüşüyor; bu, dış politikada elinizi güçlendirir, ticari ve stratejik iş birliklerinde pazarlık sermayesidir.
* Yeniden yapılandırma: Ateşkes ve insani yardım öncelikli konular. Ancak masada olan Türkiye Gazze'nin yeniden inşasında da söz sahibi olacak. Bölgedeki kriz yönetiminde aktif olma, Türkiye'nin bölgesel projelere (yeniden imar, yatırım, lojistik koridorlar vb.) dahil edilmesini kolaylaştıracaktır.