Bogota Bildirisi: Gerçek ne tartışma nerede başladı

TÜRKİYE'nin Kolombiya'nın başkenti Bogota'da yayımlanan Lahey Grubu'nun Filistin Bildirisi'ne imza atıp atmaması ya da ne zaman attığı tartışma yarattı.

Kamuoyunun bir bölümü "Türkiye neden geç kaldı" diye sorarken, muhalefet cephesinden sert eleştiriler geldi. Sosyal medya ise gündemi dezenformasyonla çalkalandırdı: "Türkiye bildiriye katılmadı, sonra geri adım attı." Peki gerçekte ne oldu Türkiye neden bazı maddelere şerh koydu BM Deniz Hukuku Sözleşmesi bu işin neresinde Ve Türkiye'nin tutumu Filistin'e desteği zayıflatıyor mu yoksa güçlendiriyor mu

BOGOTABİLDİRİSİ NEDİR

◊ Bogota Bildirisi, 15-16 Temmuz 2025'te Kolombiya'da düzenlenen Lahey Grubu toplantısında kabul edildi.

◊ Grup, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına karşı ortak bir tutum sergilemeye çalışıyor.

Amaç netti:

◊ İsrail'in Filistin'deki savaş politikalarına karşı uluslararası baskıyı artırmak,

◊ Gazze'ye insani yardım akışını sağlamak,

Haberin Devamı

◊ Filistin devletinin tanınmasına dair destek çağrısını yinelemek.

◊ Ancak bildirinin içinde geçen deniz yetki alanlarına dair iki madde, Türkiye'nin dikkatli bir diplomatik refleks göstermesine neden oldu. Türkiye bildirinin yayımlandığı gün nihai metne imza atmadı. Bildiriye taraf olmak için 30 Eylül'e kadar zaman vardı. Türk heyet, gerekli hukuki hazırlıkları tamamlamak için bu zamanı kullanmaya karar verdi.

O İKİ MADDE NEYDİ

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), Ortak Bildiri'nin ikinci ve üçüncü maddelerinde geçiyor. Bu Sözleşme'nin hukuki konularda temel başvuru niteliğinde olduğuna vurgu yapıyor.

◊ Türkiye bu sözleşmeye taraf değil. Çünkü UNCLOS, Ege ve Doğu Akdeniz'de Yunanistan ile Mısır'ın tezlerine üstünlük tanıyabilecek hükümler içeriyor. Bu yüzden Türkiye, içinde UNCLOS geçen bütün metinleri dikkatle inceliyor ve şerh koyuyor.

◊ Neticede, Ankara'da gerekli hazırlıklar yapılıyor ve bu iki maddenin UNCLOS'la ilgili kısımlarına şerh koyularak bildiriye imza atma kararı alınıyor.

◊ Bu şerh koyarak katılım, 25 Temmuz'da Kolombiya Dışişleri Bakanlığı'na bildirildi ve The Hague Group'un resmî sitesinde yayınlandı. Yani "tepkiler üzerine atılan bir imza" değil, diplomatik prosedürle belirlenmiş bir tutumdur.

TÜRKİYE HAKLI MI

Haberin Devamı

Türkiye'nin BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olmaması bir tercih değil, bir zorunluluk. Çünkü söz konusu sözleşme, kıyıdaş ülkelerin karasularını 12 deniz miline çıkarabileceğini kabul ediyor. Eğer Türkiye taraf olsaydı:

◊ Ege Denizi'nde Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarmasına ve Ege'nin yüzde yetmişini Yunan denizi haline dönüştürmesine izin verecekti.

◊ Yunanistan Ege Denizi'ni kapatabilir, Türk donanma ve ticaret filosunun serbest geçiş hakkı riske girerdi.

◊ Güney Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz'de MEB ilanı, Türkiye'nin kıta sahanlığı haklarını zedeleyebilirdi.

◊ Türkiye'nin, Libya, Mısır ve İsrail ile yürüttüğü deniz yetki alanı müzakereleri zayıflardı.

Haberin Devamı

◊ Dolayısıyla Türkiye'nin bu sözleşmeye karşı duruşu Ege ve Doğu Akdeniz'deki ulusal egemenlik haklarını doğrudan koruma çabasıdır.

ŞERH KOYARAKİMZANINDİPLOMASİDE YERİ

Uluslararası hukukta şerh (reservation), bir ülkenin bir antlaşma veya bildiride belli maddeleri kabul etmeyip geri kalanına katıldığını ilan etmesidir. Bu bir zayıflık değil, diplomatik egemenlik hakkıdır. Yani Türkiye'nin yaptığı diplomatik olarak oldukça yaygın, meşru ve tanınmış bir uygulamadır.

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE ADİL GENİŞLEME VURGUSU

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 25 Temmuz 2025 tarihinde İstanbul'da AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Marta Kos ile kritik bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme, uzun süredir durağan seyreden Türkiye-AB ilişkilerinde her iki tarafın da üyelik sürecine bağlılığını yeniden teyit etmesi ve işbirliğini somut adımlarla derinleştirme iradesi göstermesi bakımından dikkat çekiyor. Fidan bu görüşmede;

Haberin Devamı

Türkiye'nin AB üyelik hedefine bağlılığı: Ankara, AB üyelik sürecinin stratejik bir öncelik olduğunu yineleyerek adil ve liyakat temelli bir genişleme politikası talep etti.

Adil ve ilkeli genişleme vurgusu: Tüm aday ülkelere eşit muamele edilmesi ve sürecin objektif kriterlere dayanması gerektiğinin altını çizdi; aksi halde genişleme politikasının inandırıcılığını yitireceğine işaret etti.

Stratejik işbirliği alanları: