ABD ve Türkiye: Yeni dengede tutumlar ve diplomasi
SÜVEYDA krizi, ABD ile Türkiye'yi uzun zamandır Suriye sahasında ilk kez aynı hedef doğrultusunda çaba göstermeye sevk etti.
Washington, İsrail'in ani saldırıları ve oluşan kaos karşısında itidal çağrısı yaparak devreye girdi. ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, çatışmaların en hararetli anında hem İsrail hem Suriye tarafıyla temas kurdu. Barrack, 19 Temmuz'da yaptığı açıklamada, "İsrail ile Suriye'nin, Türkiye, Ürdün ve diğer bölge komşularının desteğiyle ateşkeste anlaştığını" duyurdu. Büyükelçi, sosyal medya üzerinden tüm Dürzi, Bedevi ve Sünni gruplara silahlarını bırakıp birleşik bir Suriye kimliği inşa etmeleri çağrısında da bulundu;
◊ Bu mesaj, Washington'ın Suriye'nin toprak bütünlüğüne dönük resmi desteğini vurguladı diye yorumlanabilir.
◊ ABD'nin de çatışmaların genişleyerek kontrol dışına çıkmasından endişe duyduğunu da gösterdi.
Haberin DevamıNETANYAHU ABD'NİNNE DÜŞÜNDÜĞÜNÜGÖZ ARDI MI ETTİ
◊ Burada göz ardı edilmemesi gereken bir husus daha var. İsrail'in bugüne kadar bölgedeki saldırılarında ABD'nin zımni bir onayı vardı. Eğer resmi açıklamalar ve verilen tepkiler gerçekse, Netanyahu bu kez Trump yönetiminin zımni onayını aramadı, hatta göz ardı etti. İki olasılık üzerinde durabiliriz; "Ya nasıl olsa Trump yönetimi ses çıkarmıyor"; "Ya da ses çıkarsa da idare ederiz"...
ANKARA'NIN DURUŞU
◊ Ankara ise krizin ilk anından itibaren net bir duruş sergileyerek Şam yönetiminin toprak bütünlüğü ve iç istikrarından yana tavır aldı.
◊ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Süveyda'daki gelişmeleri anbean takip etti ve ilgili tüm kurumları seferber etti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın, çatışmalar sürerken yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüler.
◊ Hakan Fidan, "Suriye'de istikrarsızlığa yol açacak politikalara izin veremeyiz" diyerek Türkiye'nin kararlılığını dile getirdi.
◊ MİT Başkanı İbrahim Kalın bir yandan ABD, Suriye ve İsrail'deki muhataplarıyla birçok görüşme yaparak sahadaki durumu yatıştırmaya çalıştı, diğer yandan da Dürzi toplumunun etkili lideri Velid Canbolat ile temas kurarak Süveyda'daki grupları ateşkese ikna etmeye çalıştı.
◊ Ankara'nın girişimleri sadece müttefiklerle sınırlı kalmadı; kalıcı çözüm adına bölge ülkeleri ve hatta dolaylı olarak İsrail ile de iletişim kanalları zorlandı.
Haberin Devamı◊ Dışişleri Bakanı Fidan'ın açıkladığı gibi Türkiye, Mossad ile doğrudan bilgi paylaşımına giderek yanlış anlaşılmaları gidermeye ve İsrail'i saldırıları durdurmaya ikna etmeye çalıştı.
◊ Bu, geçmişteki sert tepkilerin ötesinde, pragmatik ve sonuç odaklı bir kriz diplomasisine işaret ediyordu.
◊ Sonuçta Türkiye'nin çabaları, ABD ve bölge ülkelerinin de desteğiyle meyvesini verdi. 19 Temmuz sabahı itibarıyla sağlanan ateşkeste Türkiye'nin kilit rol oynadığı, güvenlik kaynaklarınca da teyit edildi .
◊ Ankara'nın girişimleri olmasaydı, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara'nın deyimiyle, "ABD, Arap ve Türk arabuluculuğunun etkin müdahalesi olmasaydı bölge bilinmeyen bir kaderle karşı karşıya kalacaktı".
Haberin DevamıSDG'NİN HAREKETLİLİĞİ VEŞEYTAN KORİDORU RİSKİ
Süveyda krizi sırasında gözler, Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) üzerindeydi. Hatırlayacaksınız Mart 2025'te Şam'da imzalanan bir mutabakat zaptıyla SDG güçlerinin belirli şartlar altında Suriye ulusal ordusuna katılımı öngörülmüştü. Ancak PKK/YPG'nin federasyon talebi ve entegrasyon sürecindeki ayak diremesi, yeni hükümetle SDG arasında gerginliği artırmıştı. Aradan geçen zamanda hiçbir adım atılmadı. Tam bu kritik dönemeçte patlak veren Süveyda olayları, SDG içerisinde de hesapların yeniden yapılmasına yol açtı;
◊ Dürzi lider Hikmet el-Hicrî'nin İsrail'le angajmana girip SDG'den yardım talep etmesi, hem Şam yönetimini hem de Ankara'yı alarma geçirdi.
Haberin Devamı◊ Bu talep gerçekleşecek olsaydı, yani SDG güçleri güneydeki çatışmaya müdahil olmak için bir koridordan ilerleseydi, Türkiye'nin kırmızı çizgisi olan "terör koridoru" gündeme gelecekti.
◊ Ankara, yıllardır Fırat'ın doğusunda bir "terör devleti" oluşumuna izin vermeyeceğini vurgulayarak çeşitli askeri harekâtlar yürüttü. Bahçeli'nin ifadesiyle "Süveyda'dan kuzeye açılacak koridor, Suriye'nin bölünmesi ve Türkiye'nin hedef alınmasıdır"
◊ Bu riskin farkında olan Ankara, hem Washington'ı hem de SDG liderliğini üstü kapalı biçimde uyardı.
◊ Türk istihbaratı, İsrail'in Dürzi kartını kullanarak SDG'yi kışkırtma ihtimaline karşı teyakkuzdaydı.
◊ ABD tarafı da Trump yönetiminin bir parçası olarak SDG'yi artık açıkça PKK'nın bir türevi şeklinde tanımlıyor ve Ankara'nın hassasiyetlerini daha fazla dikkate alacağını belli etti. Tabii burada ABD'nin günlük değişen politika ve söylemlerini de bir risk olarak kenara koymakta fayda var.