Black Mirror ve Matrix

Uzun zamandır İstanbul'dan uzak, Güney Afrika'da hayatımın en güzel günlerini geçiriyorum.

Buradaki son derece sakin, kolay ve keyifli yaşantı üzerine çok kısa süreliğine geldiğim İstanbul'un o yoğun enerjisi bir kez daha gerçekten "Black Mirror" dizisi doğruymuş dedirtti.
Sadece Instagram üzerinde dönen yaşantı, etkileşim uğruna girilenhaller, beğeni uğruna her geçen gün en son çıkan çanta, kıyafet veya mücevheri almak için yarışan kredi karttı limitleri, sanki çok samimiymiş gibi 1 saniyelik selfie sonrası hiç konuşmadan arkasını dönüp giden insanlar, sadece etkileşim üzerine yapılan sosyal konuşmalar, "beğeniyoruz ama etkileşimi düşük" diye çalışmıyoruz diyen ajanslar, TikTok'lar, YouTube'lar gerçekten İstanbul'da hayat "Black Mirror" sahnesine dönmüş.
Koşarak geri döndüm.
Kafesteki tekerleğinde sonsuzca dönen zavallı hamsterlara dönüştürüldük maalesef ve kesinlikle farkında değiliz. Sanki gerçekten "Matrix"teyiz de...
Sanmayın ben de bu düzenin içinde değilim.
Benim ki daha da acı vereni.
Şurubu içmeyi reddeten çocuğun burnunun kapatılıp şurubu zorla ağzına boca eden ebeveynler gibi, tüm isyanıma rağmen bu sistemin içinde kalmak zorunda olan ve o şurubu kesinlikle içmek istemeyen çocuk gibiyim anlayacağınız.
Yıllardır sosyal medyayla 'ne seninle ne sensiz' diye tanımlayabileceğim kangren olmuş bir ilişkimiz var.
Bahar geliyor.
Benzer hisse sahip birçok kişiyi gözlemlediğim kadarıyla evin dekorasyonu ya da gardropdetoksundan ziyade sosyal medyasız, teknolojisiz, sadece önemli kişiler haricinde ulaşılamayacak olan, uçak modu ile trendsizlik trendine ihtiyacımız var.
Bahar ayı sorgulama, yeni kararlar alma ve kendine dönme ayıdır.
O yüzden "kilo vereceğim, stilimi değiştireceğim, şu kişi gibi giyineceğim" gibi kararlar verilerek geçilir o gardıroplar karşısına.