Ötelediklerimiz. Ötekileştirdiklerimiz. Görmezden geldiklerimiz. Acıma duygusuyla, hatta nadir de olsa tiksintiyle baktıklarımız. Aslında bir gün aralarına katılmaktan korktuklarımız. Engelliler. Onlar bize göre karşı kıyının insanları. Ama görüyorsunuz nasıl tarih yazdılar. Görülmemiş başarılarıyla Paris'in nasıl altını üstüne getirdiler. Bize ders verdiler.
Haberin DevamıParalimpik'e giden gazeteci!
2004 yılının Eylül ayıydı. Atatürk Havalimanı'nın Dış Hatlar Terminali'nde uçağa yetişmek üzere koşturuyordum. Birden karşıma Türkiye Milli Paralimpik Komitesi Başkanı Yavuz Kocaömer çıktı. Hayırdır, ne bu telaş, nereye böyle, diye sordu. Atina'ya, diye cevap verdim. Atina'ya mı, diye şaşkınlıkla bir kez daha sordu. Evet, dedim. Niye gidiyorsun Atina'ya diye sorularına devam etti. Paralimpik Oyunları'na gidiyorum, diye cevapladım. Ciddi misin, dedi ve devam etti: Benimle dalga geçmiyorsun değil mi Hayır, dedim. Yüzündeki yarı gülümseme yarı hüzünlü ifadeyle bana şöyle bir baktı ve "Gel sana bir sarılayım," diyerek sarıldı. Kutluyorum seni, dedi ve birlikte yolculuk yapacağımız uçağın yolunu tuttuk.
Haberin DevamıSakatın sporu mu olur!
Yavuz Kocaömer'i bu kadar şaşırtan ve duygulandıran bir Türk gazetecisinin kendi iradesiyle Paralimpik Oyunları'na gidiyor oluşuydu. Oysa, bırakın Paralimpik kavramını, Paralimpik Oyunlarını, engellilerin yok sayıldığı, görmezden gelindiği, ötekileştirildiği, hatta feodal düzenin hüküm sürdüğü bazı yörelerimizde Allah'ın lanetlediği bireyler olarak kabul edildiği bir coğrafyada yaşıyorduk. Ve olmayan engellinin sporu mu olurdu! Böyle düşünen spor yöneticilerimiz bile vardı. Paralimpikle ilgili yapılan toplantılarda, "Sakatın sporu mu olur, bunlar dandik insanlar, onların yaptığı spor da dandik bir spor," diyebilecek kadar cahil, liyakatsiz ve küstah yöneticilere sahipti bu ülke.
Kocaömer ömrünü verdi...
İşte Yavuz Kocaömer bu zihniyete karşı yıllarca yel değirmenlerine savaş açan bir Don Kişot gibi savaştı. Bu uğurda ömrünü tüketti. Sonunda da aniden göçüverdi bu dünyadan. Ama bu savaşı kazandı. Sadece 8 sporcuyla yarıştığımız Atina'da Korhan Yamaç'ın atıcılıkta aldığı 1'i altın, 1'i bronz 2 madalyaya çılgınlar gibi sevinmiştik Yavuz Ağabey ile birlikte. Emeklerinin boşa gitmeyeceğini orada fark etmişti. Zira öncesinde hiç yoktuk. Barcelona 1992 ve Sydney 2000'de sembolik olarak 1 sporcuyla yer almıştık.
Tarihin en büyük başarısı

90