Kazanırken ne kaybediyoruz ya da kaybederken ne kazanıyoruz! Bütün spor karşılaşmalarının özünde aslında bu paradoks vardır. Spor felsefesinin, sosyolojisinin, psikolojisinin alanına giren bir konudur ve her türlü spor müsabakasında karşımıza çıkan bir çelişkidir bu... Ama kazanırken kaybedilenin ya da kaybederken kazanılanın ne olduğu sorusu kolay kolay cevap bulamaz. Özellikle de bizim gibi ilkesellik, objektiflik, hak-hukuk, adalet vb gibi konularda standardı olmayan ülkelerde...
Haberin DevamıHer türlü alanda onca problemi olan Türkiye, son bir aydır neredeyse Galatasaray-Fenerbahçe derbisiyle yatıp kalktı.
Futbol nedeniyle kutuplaşma yaratıldı
On yıllardır oynanan ve bundan sonra da muhtemelen yüz yıllardır oynanacak olan bir futbol müsabakası koca bir ülke için hayat memat meselesi haline geldi. Zaten ideolojik, ırksal, mezhepsel, bölgesel, zengin, yoksul ayrımında kıvrım kıvrım kıvranan ve her bir toplumsal katmanın bıçaklarını bilediği bir ortamda halkın bir de futbol nedeniyle kutuplaştırılması kanımca bu ülkeye karşı ihanetin en büyüğüdür. Sanki bu konu, çok daha vahim sonuçları olacak başka bir amaca hizmet eden bir aparata dönüşmüş gibi geliyor bana!
Haberin DevamıKifayetsiz yöneticilerin sorumsuzluğu
Bu minvalde, şampiyonluk yarışını etkileyecek bir maç oynandı dün gece Ali Sami Yen Stadı'nda... Ben oynandı diyorum ama aslında bir şey oynanmadı! Ezeli rakipler -devamında ebedi dostlar diyecektim ama diyemiyorum- çıktılar sahaya ve birbirlerini yenmemek, bir başka deyişle yenilmemek için kora kor mücadele verdiler. Karşılaşma mücadele açısından seyre değerdi ama bir futbol müsabakasında görmek istediğimiz pek çok şeyi göremedik. Tabii buna futbolun meyvesi gol de dahil.
Bunda elbette maç öncesi yaratılan atmosferin çok önemli etkisi vardı. İki takım futbolcuları da bu gerilim filminin bir parçası olmaktan dolayı çok huzursuzlardı. Özellikle de yabancı oyuncular. Dün gece Rams Park'ta sahaya çıkan ilk 11'lerde Fenerbahçe'nin 7, Galatasaray'ın 8 futbolcusunun yabancı olduğunu göz önüne alırsak ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Zira, bu adamlar dünyanın çeşitli ülkelerinden buraya sadece futbol oynamak ve ekmek paralarını kazanmak için geliyorlar; manasız bir kavganın bir parçası olmak için değil! Lakin zaman içinde bazılarını kendimize uydurduğumuz da bir gerçek! Kifayetsiz ve muhteris birtakım yöneticilerin başlattığı yangını körükleyen karakter yoksunu bazı yerli futbolcuların da bunda katkısı elbette çok büyük.
Fenerbahçe kazanmak için çok çabaladı
Kazanmaya ihtiyacı olan taraf Fenerbahçe'ydi. Rakibini yenerek puan farkını azaltmak ve fikstür avantajıyla da şampiyonluk şansını yüzde 50'nin üzerine çıkarmak için çok çaba sarf etti Sarı-Lacivertli takım. Daha fazla pozisyona girdiler, daha fazla şut çektiler, daha fazla gole yaklaştılar. Ancak bu kez karşılarında risk almayan bir Galatasaray vardı. Yenilmemeyi öncelikli hedef olarak gören Sarı-Kırmızılı takım, geçmiş maçlara oranla takım savunmasını çok daha iyi yapınca Fenerbahçeli forvetler istedikleri boşlukları bulamadılar. Savunmayı geçtikleri pozisyonlarda ise yılların tecrübesi Muslera'ya takıldılar. Galatasaray'ın bu savunma başarısında aslan payı hiç kuşkusuz sahanın yıldızı Lemina ile Davinson'undu...
Haberin DevamıGalatasaray korner atamadan bitirdi!
Galatasaray alışılmışın dışında kontrollü bir oyunu tercih etti. Savunma ile orta alanda geçmiş maçlara oranla daha agresif ve yardımlaşma içindeydiler. Topa daha fazla sahip oldular, ancak üretkenlikten yoksundular. Kanatlarda oynayan Sallai ve Barış Alper ile forvet arkasında görev alan Sara beklentilerin altında kaldılar. Bu üç futbolcunun kendi standartlarını tutturamaması ise Fenerbahçe savunmasını tek başına bir hayli zorlayan Osimhen'i ileride yalnız bıraktı. Yapılan oyuncu değişiklikleri de buna çare olmadı ve Galatasaray bu sezon kendi sahasında hücum zenginliği açısından en utanç verici maçlarından birini oynadı. Öyle ki, rakip kaleye atılan ve biri kaleyi bulan toplam 4 şut, 0 korner ve 0,12 gol beklentisi, rakip ceza sahasında 7 topla buluşma... Neden bu kadar kibirlendiğini anlayamadığım Okan Hoca rakip teknik direktör ve yöneticilerle, hakemlerle, kendisine sorulması gereken sorular soran gazetecilerle dalaşacağına bu tabloya bir çözüm bulmalı! Aksi takdirde bu maçta elde ettiği avantajı rakibine nazaran daha zorlu bir fikstüre sahip olduğu için kaybetme ihtimali yüksek. Zaten hiçbir Galatasaraylıyı tatmin etmeyen dün geceki oyunla elde ettiği avantaja güveniyorsa, bu bir Pirus Zaferi'dir!