Sevgi Korkusuz'un "Bir Islık Hikâyesi" Üzerine

Bediüzzaman'ın "İnsan küçük bir kâinattır, kâinat ise büyük bir insandır." sözü çok hoş bir sözdür. Elbette bu sözde anlatılmak istenen hususlar daha derin tasavvufi meseleleri içerir. Edebi açıdan biz de bu sözü, her insanın kendine özgü hayat hikâyeleri olduğu yönünde ele alabiliriz. Dünya sahnesinde, hayat adıyla oynanan filmin başrol oyuncusu insandır. İnsanoğlunun bugüne değin edebiyatçılar tarafından ismi konulan her türden hikâyesi vardır. Bu hikâyelerin kimi dramatik, kimi komedi, kimi gerilim, kimi de mizah unsurları içerir. Bir insan olarak kendimizden önce yaşanan her hadise bizi bir şekilde etkilemiştir.

Çocukluğumuza renk katan, şahsiyetimizin oluşumunda emekleri geçen aile büyüklerimiz, komşularımız vardır. Özellikle bugün kırk yaşın üzerindekilerin yaşadıkları köy ve mahalle ortamı çok farklıydı. Bugünkü gençlere anlattığımızda masal gibi gelecek bu hatıralar, bizim için unutulmaz hayat sahnelerindendir. Bu türden sahneler, bireysel ve toplumsal hafızamızda kalıcı izler bırakır.

Sevgi Korkusuz'un, Şubat 2025 tarihinde Akıl Fikir Yayınları arasından çıkan 146 sayfalık "Bir Islık Hikâyesi" isimli anı-romanı, yazarın çocukluk yıllarında Darende'de yaşadığı hadiseleri anlatıyor. Sade, akıcı ve içten bir üslupla kaleme alınan eser, herhangi bir sanat kaygısından ziyade samimiyetin ön planda olduğu bir dil kullanımıyla dikkat çekmektedir. Bu yönüyle okur, hızlı biçimde metnin içine çekilmektedir.

Romanın tanıtım bülteninde belirtildiği gibi eser, hatıralar eşliğinde hem nostaljik hem de yerel unsurlar üzerine kurulmuştur. Yazar, "avlu" metaforu üzerinden çocukluk anılarını inşa ederek şahsi hatırlarıyla bir dönemin Daren'desinde yaşanan olaylar aracılığıyla toplumsal hafıza arasında köprü kurar.

Metinde aile yapısı, mahalle ilişkileri ve gündelik hayat ayrıntıları ön plandadır. Darende'ye taşınan aile, hayatın akışına kendilerini kaptırmış, yeni muhite çoktan adapte olmuştur. Baba Abdullah Efendi inşaat ustası, anne Hatice ise ev hanımıdır. Küçük Sevgi ve kardeşi, yaramazlıklarıyla bu küçük hanenin tek neşe kaynağıdır. Her gün bir aksiyonları vardır. Evde bir de Alzheimer hastası anneanne vardır ki o da hem dramatik hem de mizahi boyutlarıyla anlatıya ayrı bir renk katmıştır. Zira Cemo teyze bazen zamanı, bazen mekânı bazen de hadiseleri karıştırmaktadır. Bu da küçük Sevgi için müdahale etmesi gereken bir durumdur. Ama her defasında bu zaman ve mekân sıçramalarını düzelteceğim derken daha da çözülmez hâle soktuğundan annesinin THA'sının saldırısına maruz kalır. (THA: Terlikten Hava Aracı… Bu da benim buluşum. HY)

Eserde hane halkının düşlerini süsleyen bir de Sarı Kız vardır. Sarı Kız denince akla hemen sevimli bir inek gelse de bu başka… Bu, Murat 124 marka bir otomobildir. Murat 124 marka otomobilin satın alınması, dönemin sosyal hayatına dair önemli bir ayrıntıdır. Otomobilin aile için bir dönüm noktası olması, maddi imkânlarla sembolleşen mutlulukların geçiciliğini de vurgulamaktadır. Para denkleştirilmiştir ve uygun araç için araştırmalar yapılmaktadır. Sonunda Adana'da bir araba bulunur.

Hane dışında, yani mahallede ise o günlerde olağan dışı şeyler yaşanmaktadır. Zira Darende kuruldu kurulalı görülmeyen bir hadise vuku bulmaktadır: Mahalleye hırsız dadanmıştır. Komşuların bazılarının evine girmişler, ortalığı birbirine katmışlar ama evden bir şey almamışlardır. Mahalle sakinlerinden Hikmet, Mehmet, Duran, Durmuş abi, Zeynep, Saadet ve diğerleri teyakkuzdadır. Gece nöbetleri, kovalamacalar sonuçsuzdur. Olay tüm mahallede bir korkuya neden olmuştur. Günlerce süren bu kovalamacalar ister istemez en çok da çocukları, özelde de Sevgi'yi etkilemiştir.

Bu olay, topluluk bilincini ve mahalle dayanışmasını öne çıkaran bir hadisedir. Hırsızlara karşı verilen mücadele, sıradan insanların korku, cesaret ve dayanışma duygularını yansıtırken; devletin kaymakam, polis ve bekçi aracılığıyla devreye girmesi, toplumsal düzenin yeniden tesisi açısından ayrı bir öneme haizdir. Böylelikle bireysel hatıralar, toplumsal güvenlik ve devlet otoritesi bir denge hâlinde sunulmuştur. Bireysel çılgınlıkların frenlenmesi ve işin devlet otoritesine bırakılması hem işleri umulmadık bir kolaylıkla çözmüştür hem de kimsenin burnu kanamamıştır.

Hikâyenin her kahramanı romana farklı bir renk katar. Onlardan birisi de Hacı Mustafa Dede'nin eşeği Bozo'dur. Bozo ilginç bir hayvandır; canı istemediği takdirde kimseyi sırtına bindirmez, şayet binen olursa bir şekilde üzerinden atar. Eşi Fatma Nine ise biraz otoriter, biraz huysuz bir kadındır. Cemo Nine ile eltidir. Bu eşeği satmadığı için kocasına çok kızmaktadır.